BÜTÜNZAMANLARIN YABANCISI/XVI. BEN KORSAN

XVI. BEN KORSAN

Aç midelerden doğar nur topu gibi ihtilaller. Bu sana açlığımdır.
Sen yağmurun dindiği anı kolla
Bir ipek hışırtısıyla dolaşır ıtır kokulu balkonlarda, serçelerin
yuvalarını bozar.
Bir gece. karımsı, karamsı, ölümsü bir gece,
Ahşap merdivenlerde bir ayak sesi.
Ay basıyor ortalığı, korkak gerilla adımlarıyla
Ve sessizlik bir veremli gibi öksürüyor yanı basında.
Sıçrayıveriyorsun bir an şöylece uzanıverdiğin divandan;
Bacaklarının arası ıslanmış, bir kedi yavrusu gibi titriyor;
Hafif bir rüzgârda ipileyen sarı buğday başakları gibi.
Balyoğun bir sızı oradan başlıyor yayılmaya ve gergin
Bir ürperti sarıyor bütün savaş alanlarını: Ah!
Güve kokan odada top sesleri gibi yankılanıyor kalp atışların.
Böğürtlen rengi geceliğini titretiyor "Çanakkale geçilmez!" diyen
memelerin. Dalında çürüyen memelerin.
Ey, renkleri çoktan solmuş salaş nü!
Ama, sen yağmurun dindiği anı kolla: hiçbir dairenin köşesi
yoktur.
Bekleme boşuna; ama bu ay da neyin nesi?
Koynunda memelerin kirlenmiş emilmeyi emilmeyi: ah bu
sünepe trajedi!

Havai fişek gibi gezdiriyorsun yalnızlığını bu roman roman kokan
odada, ardında acımor izler bırakarak; yağmur duasına çıkmış
o çatlak dudaklarında bir muşamba tadı. Dut ağacı boyunca,
dut yemedin doyunca.
Bir de o gözlerin... tecahül-i arif gibi, pili yavaş yavaş tükenen
elfeneri gibi, bir altın çağı arayan soluk, silik; zavallı aktar
dükkânlarında.
Şuranda buranda kızgın kediler soluyor, yadsıman neye yarar,
alnında ve umutlarında tomurcuk tomurcuk ter.
Yettiyse veresiye yaşamak, ucuza da kaçma n'olur; elinin erdiği
yerlerde kesici, delici aletler.
Zaten çeke çeke sen bu dertten ölürsün, akşamdan sabaha,
bol limonlu kahkaha.
Bir apartman dairesi mutena bir semtte, sözüne güvenilmez bin
bir eşya, masif aşklara değer; dillerini bir türlü öğrenemediğin.
Eşya dediğin nedir ki senlere albeni, benlere katil.
Yükseklerden alçaklara indin işte sen; indin de bunu söylemeye
dil gerek uz; tevriyeli bir dil.
Artık sen geril geril!
Kıvrıl patlamış bir umutla, kıvrıl yoksul bedeninin tadına.
Ah sen kör örümcek, yedin yuttun çılgın bir sevişme partisinde,
deri değiştiren bir yılan gibi acıyla kıvranarak, beklediğini.
Unuttun mu?
Haydi sen şimdi git, ezel ebet git, git bu arsenik karanlığı çek
üstüne, uyu.

Bu yağmur, bu yağmur bu kıldan ince, kanım çillendiren bu
yağmur asla dinmez. Zaten bu evin ne ıtır kokulu ahşap bir bal-
konu, ne ayak sesim yansılayacak bir merdiveni var.
Sen ki çoktan yitirdin gençliğini ses ve ışık geçirmez, az emek bol
imaj yoğun eşyalı birtakım odalarda.
Sonra uyandığını sandın pembe düş gibi başlayan karabasandan;
ama neye yarar, çoktan ölmüştün sen o karabasanda.
Çoktandır dökülüyor sırları baktığın aynaların, ona da bakmak
denirse.
Ay ise tutuklandı sonsuza dek, bilmiyorsun.
Hem bilmiyorsun daha neler, ben bir süredir şeytanın ikiziyim,
secde etmiyorum öyle her önüme gelene. Önce ben iğfal ettim
gülü, o ikinciydi.
Telefonumun fişini çekmeyi de o öğütledi bana, beni korumayı
iş edinen sevgili ikizim.
Yürek yangınını söndürmeye niyetimiz yok hiçbir tanrının, sencileyin.
Biz bütün köprüleri attık çoktan; hiçbir limana ikinci kez uğra-
mıyoruz, susuzluktan çıldırsak da. Deniz suyunu yeğliyoruz, tuzu-
nu yaralarımıza basıp.
Semtine bile uğramıyoruz sevincin, gayya kuyusuna attık umu-
du, biz yenilgiler tarihinin ucuz kahramanları.
Sen mi? Sen, sen yağmurun dindiği anı kolla, bir Ankara, Mülkiye
akşamında, dinerse.
Var ya...
Ben korsan.

Yorumlar

İzleyici Neye Bakıyor?