BÜTÜN ZAMANLARIN YABANCISI/ XXX. DÜZENİN OLUŞTURUCULARI

XXX. DÜZENİN OLUŞTURUCULARI

Düzen, düzenin olduğu yerde bozulur.


Sabun

Özel günler için; kuru, açık pembe (uzun bir öykünün acıklı
sonunu simgeler.) lavanta (Öykünün esas kızı yeğlemektedir.).


Sınırsız sorumsuz, delice bir sevişme öncesi önerilir. (Sonra
kullanılması isteğe bağlı.)
Altı Çizik Kalp'le Üstü Çizik Kalp; şarap kırmızı, peşrev için.
Müzik: Mutlaka hüzzam; güfte Neşideler Neşidesi'nden aşırılmış.
(Neşideler Neşidesi, Süleyman'ındır.)
Vakit: Elbette cumartesi; aklı silen bir akşamüstü. yürekleri
buğulandıran martı sesleri, yakın plan. Bütün sıfatlarından daha
yakıcı bir sonbahar: Gözpınarlarından başlayan bir devrim. Ah,
sen ne güzelsin sevgilim!
Öncesi, tartışmalı ve uzatmalı bir Akdeniz meseli; sonrası, bir
İstanbul nümayişi hüznün.
Kız kardeşim, yavuklum, kapalı bir bahçedir;
Kapalı bir kaynaktır, mühürlenmiş pınardır.
Altı Çizik Kalp'le Üstü Çizik Kalp buluşur acemi ve kırık bir dansta,
çırılçıplak; birbirini emen diller aritmetiğe inansa bile tarihe
güneş doğmuyor artık.
Bunu bilir bunu söylerim: Senin memelerin abı haram. Yönümü
gösteren pusula.
(İki memen, sanki bir çift geyik yavrusu,
Zambaklar arasında otlayan,
ikiz ceylan yavrusu.,)

Seyr ü sefer defterinden: Birçok ilkbaharda birçok muma ev
sahipliği yapmış tanık bir şamdan; ah eriyor mumum, şamdan
altından ve sağlam! Ama (Şaraptan da hoştur senin
okşamaların!)
Ay solar, ben solarım, gece solar; bir uçarı vazoda son mumun
anısı beyaz papatyalar, hiç itirazsız -hatta biraz gönüllü- kırmızı
karanfillere bırakır yerini. Bilmem anlaşılır mı gitgide bozduğu
havanın, bu bozuk elyazısından anlaşılır mı bilmem seyr ü sefer
defterindeki. Düş püsküren gri bulutlar alçalmakta ahşap
pencerelere doğru. Müzik susmuş, bun yoğunlaşmıştır.
Dedi ki kadın "Benim malım olan bağım önümdedir; ben
duvarım, memelerim de kuleler gibi." Arklarında su sesi, yaban
bağında geceledim korku içinde, kulelerine tırmandım, ama
bırakmadı ardımı kurt sesleri. Koruk üzümünü yedim, dişlerim
kamaşa kamaşa; artık gözcüsüyüm kulelerinin, önünde ve
ardında nöbetçi.

Bu gece Don Kişot Senfonisi'ne gidilecektir, gidilmelidir. Sonra
meyhane... Bir yerlerde mutlaka nöbetçi bir meyhane
bulunmalıdır; Davut'un servis yaptığı bir meyhane; tenha mı
tenha, baharat kokulu, aşka aşina, tarihten firar etmiş bir
meyhane, birçok gizli dil bilen bir meyhane, her an uyanık.
Ses:
Kutlu olsun bağbozumu şenliğin ey kadın
İkiz tepelerinin koyağında kurulmuş şölen
Kutlu olsun iki çukurunda da yanan şenlik ateşi
Kara geceyi aydınlık kılan şarabın ateşi
Yaksın, kavursun içinizi bitmesin bu dans

Müzik susmuş, bun yoğunlaşmıştır. Birden gündeme o girer:
sabun: kuru, açık pembe, lavanta.
Gün solar, yazı solar, ben solarım.

(Bu yazı, bir kısa film yarışmasında ödül alamamış tek snopsistir.)


Bir Sokak Sarkıcısı

Orta yaşlı, erkek, kambur feleğin kamburunda oturur, ses rengi
morgri


Sobelenmiştir sonsuza dek; yanı lehimidir düzenin; o hâlâ
oyunda olduğunu sanır. Kılıktan kılığa girer, rol keser, tiratlar atar.
Usanmadan, yakınmadan bekler kalın bir sis perdesinin
ardından tanrısal bir alkış. Oysa tıkızdır, karaşındır, evcildir: bir
gün söylemeyi umduğu o büyük söze adamıştır varlığını: Olmak
ya da olmamak... Oysa kara kalın bir defterde çizilmiştir adı
çoktan.
Önce ses tellerini sonra akciğerini koymuştur o gece barbuta.
Kim kaçabilmiştir ki Ömer'in adaletinden! Ve o gece ruhunda
pazar kurulur, yok pahasına gider canım umutlar ve geriye
uçları kırılmış yıldızlar kalır.
Bir sokak şarkıcısı, düzenin apış arasında bir bit yavrusu gibi,
nefesi yetmemiş... Cık cık cık!
Bir sabah erken. Karanlık Sokaklar Operası’nda arya söylerken...
Divan Yolu mevkiinde, saat 03.25 sularında, boynu kırılarak...


İç Ezen Bir Gülüş

Askerken nişanlısını kaptırmış bir delikanlının, askerlik dönüşü
yüzünde.


Ki, bu odur; yer, kaymıştır ayaklarının altından Yusuf'un; ağzında
dili dönmez olmuştur.
Gözlerinin önünde fıldır fıldır döner dünya, midesi bulanır
yüreğindeki kokudan.
Kardeşin kardeşe ettiğin! Kara toprak etmez adama, yılanlı
kuyular etmez Yusuf.
Kilise avlusuna kusma Yusuf, cami duvarına işeme.
Yüreğe damlayan kurşun sivil yurttaşlar yaratır.
Elli ikilik bir desteden her çektiği oğlandır Yusuf'un.
Sen artık haşhaş çizeceksin, başka ne? Gözlerin! belerte belerte
bakacaksın dünyaya, sabah akşam ölüm ezber edeceksin.
Gül yüzünde şark çıbanları, şahdamarlarında öç.
Durdurun ulan şu dünyayı, durdurun! İnecek Yusuf, durdurun!
Bursa bıçağında çiçekler açar, ay ışığı yakamozlanır kanda;
dönülmez akşamın ufkunda kolan vurur Yusuf. Hey seferi Yusuf!...
O gün kendi çapında bir Celali dağlara çıkar, bilir misiniz?
Bir gün henüz yapılmamış bir resmin bir köşesinde kırmızı bir leke
görürseniz, işte o Yusuf'tur; ince Yusuf, dalgın Yusuf, doğal Yusuf,
kanın kanla yunduğu.
Kalbi size emanet Yusuf.

KIRMA İNSAN KALBİN! YAPACAK USTASİ YOK!...


Bir Kibritin Sönüş Anı

Kimi kez bir ömür sürer; kimi kez de bin yıl öteden, en zifir
karanlığa düşer.


Bu arada unutulmasın ömür ömrün içindedir
Böylece zincirlenmiştir yaşam
Bir ömre taş atılmayagörsün
Bir anda halk çalkalanır, sallanır düzen
Her kibritin sönüş anı bir kıyametin fotoğrafı, meyhanelerde kağıt
peçetelere raptedilmiştir.
Ekmeğini ateşten çıkaran lümpen bilhassa dikkat etmelidir:
Hepsinden beterdir ihaneti ateşin, gez göz arpacık bilmez. Bir
anda bayraklaşırsın, göklerde dolaşır adın.
Bir kibritin sönüş anı kimi kez bir ömrü aydınlatır.
Kimse bilmez kim çözmüştür kördüğümü de bir gül suya düş-
müştür.
Bir lümpen bilhassa dikkat etmelidir: En iyi iletken sudur, toprak
değil.

Yol ortasında durma, her yosmaya vurulma Yusuf!
Unutma, karanlık, senin kisven ve kimsendir.
Bir yosma bir ateşböceği gibi destursuz açıklar seni. Ve sen, miri
malı tarih kitabında karanlık bir sayfa ararsın kendine.

-Ama bilirsin Üstat, kimi kez kendine ihanet etmelidir insan.


Çizgisiz Birinci Hamur Kâğıt, H5 Kurşunkalem

Her an hazır ve nazır, koyuna masanın üstünde, kara ülke
yalvaçtan, karadüşte yol arkadaştan.


(Kâğıt ancak salyasıyla yaşar kalemin; artık kâğıt kâğıt değildir,
kalem de kalem.)
Kur’an cehenneme çıkmış, bu işte Beatrice'in parmağı olmalı
Yusuf. Sen hâlâ peltek bir dille çiçek adları sayıklıyorsun Yusuf asrı
saadette.
Beatrice Sırat Köprüsü bitiminde sana nanik yapıyor ah Yusuf!
Olan olmuş bir kez Yusuf, olan olmuş, aslında neyi istediğinin ne
önemi var?
Kırılmış artık narın kabuğu, dağılmış taneler; koparılmış ham
turunç ve ısırmışsın sen onu dişlerin kamaşa kamaşa.
Olan oldu bir kez Yusuf, olan oldu; bu mutluluk tablosunun en
göze çarpan figürüsün artık sen.
Biliyorsun Yusuf, herkes kendi sicil defterini kendi doldurur, ruzi
mahşerde okunsun diye.
Sen ellerinle teslim ettin düşmana, her türlü suçla tahkim edilmiş
bu kaleyi, mazeretin yok.
Aşk budur, bir sap gelinciğin en olmadık yerde bitmesi: sonrası
malum.
Yusuf: Bir aşkta insan neyi arar?
Dante: Kendini.
Yusuf: Bir cinayette insan neyi arar?
Dante: Kendini.
Yusuf: Bir intiharda insan neyi arar?
Dante: Kendini.
Yusuf: Peki, bulabilir mi insan kendini?
Dante: Bulabilir evet, tarihin arananlar listesinde.


Bir Telefon Sesi

Döşte ölüm anında, bir kurtuluş gibi: sanki Che Guevaro'dan
gecikmiş bir terapi veya sivrisineklerin kan resitali.


Hiçbir devrim özet geçilemez, ana düşüncesi yoktur hiçbir
devrimin.
Birçok ağırkara ayrıntı alır sürükler seni çöle.
Başlar büyük ve yoğun ikilem: vaha veya çöl.
Umduğun ve bulduğun, insan aşkı içki içer gibi yaşar, zonklama
ve bulantıyla uyanır aşktan.
Kim dalında sever ki gülü?!
Birer iğretileme olmaktan çıkar Mecnun da Ferhat da.
Yalnız sen Yusuf, yalnız sen kendine benzeyen; ona kendini
veren, kendi özgürlüğünü. Sırasız Yusuf, özgeci Yusuf!
Tek nüsha basılan bu gazetenin çöl baskısında, baştan sona
sana ayrılmıştır üçüncü sayfa. Ama korkma, diller lal, gözler
âmâdır.
Moda diye zülüflerini çözmüştür arka sayfada Züleyha ve dağıtır
balını bardak bardak.

Sen bir meyhanede, hâlâ açık olan bir meyhanede bir taş
plaktan dinlersin kendi öykünü, ağlamaklı, yıkılmış.
Gözün görmez dumanı üstünde tüten Elifi henüz Elifi, salt Elifi,
ne pahasına otursa olsun ilk olan Elifi, tatlı mı tatlı Elifi görmez
gözün.
Anadüşüncesi yoktur hiçbir devrimin, insanı bir kırağıya
dönüştürür yalnız; şuraya buraya yasadışı yağarsın. Sen ne bilirsin
Yusuf!
O kadarsın, kır çiçeklerine içerik katar, zamansız telefonlara
uyanırsın.
Çöz bu sorunu Yusuf, çöz: Münkir de sensin, Nekir de: Bu bir lisanı
hafidir ki, yalnız sen bilirsin.
Elif Elif! Anlasan a bu bir devrim; kan revan! içinde ol ki olasın.
Hiçbir devrim özet geçilemez Yusuf, baş alır baş yitirirsin.
Ve hiçbir devrim mutlu sonla bitmemiştir.

HİÇBİR GERÇEK AŞK MUTLU SONLA BİTMEMİŞTİR!

Yorumlar

İzleyici Neye Bakıyor?