YAŞAMA TELGRAF
YAŞAMA TELGRAF
I
Çünkü sevgilim kan ve sen
Aşkın damarının attığı yerde
Bir gülün gülmesinin tuttuğu
Çünkü sevgilim...
— Ne ağır yenildik?!
— Ama sonuncuydu bu..
Sen ah, ağzımın yarıcısı
Bir gün gömülmeden son ölü
Bitecek belki terin sancısı
Bitecek kan davası bin yılların
— Bitecek bin yılların kan davası
Hem uyusak da biz su ve ay
— Silah çatar, ama ne ayazdır
Şavkları vurur çocuk alınlarına
— Bir adamı karabasanından uyarır
Bir sen de sevgilim bir de ben
Sıra artık bizim türkümüzde
— Şair söyler ağır söyler, demişler
II
Çünkü sevgilim sen ki en
Kanlı geceme bırakılmış
(Ama nasıl da öyle
bile isteye)
Vişne ağacı en karanlığıma gerilen
Ben ki dallarından bakıyorum öteye
Çünkü sevgilim ötede,
bilir ölüler de
Hiç kaldırmadan başlarını bile
Nasıl doğar ellerimize kapkanlı ve
Sımsıcak bir tay masmavi anasından
İlkin ürkek bakışları, kuşkulu ve derin
Büyütür içimizde deli bir karanfili
Ve usulca dokunur yaramıza onduran dili
Çünkü sevgilim ölüler de bilir
Onlar ki doğacak tayın en usta ebesi
Ki aynamda her biri kıpkızıl kor
Onlar ki esinlenmiş öpüşlerinden
En havlı anından hem de öpüşlerinin
Her biri aynamda çağıran bir çan
Bir bankta uyanıp da derin uykularından
Kanlı bir parkta ayaz mı ayaz
Ölü ağızlarıyla
Bir cıgara aranırlar ya
Bil ki,
bir ülke
halkının öpüşleriyle
başlar yanmaya
Böyle apaçık böyle yapyalın işte
III
Atla aşkımın son sandalına
Gel, çek küreğini kanımda
Kurumadan bütün ırmaklarım
Bütün göllerim buharlaşmadan
Artık umut kalmadı dünyadan
Gel, sıkışıp kaldık bu adaya
Tutunduğumuz bir nilüfer de olmasa
Artık umut kalmadı dünyadan
Gel, bir kuytu bulalım seninle
Sevişelim sevişmek için, çocuğa
Kalma nasılsa bütün çocuklar
Ölüme hazırlanıyor ağır ağır
Artık umut kalmadı dünyadan
Gayya kuyusu kazıyorlar insanlığa
Kalmadı, umut kalmadı dünyadan
Ama bizim şarkımız değil bu şarkı
Bir kadın ve erkek yontusu gibi
Doymuş yüzü gibi onların aşka ve
Ekmeğe, biçimleniyor daha yeni yeni
Ellerimizde biçimleniyor çünkü tarih
Bir gelincik tomurcuğu gibi
İşte öyle patlayacak dünya
Patlayacaksa
IV
(Umut bir sırt çantasıdır çünkü sevgilim: Bir savaşı örneğin ölçüp biçip sokabilirsin: Kırmızı ve ağır çiçeklerle donatacaktır çünkü bin yıl sonra, gözyaşı şişeleri tarlaları. Da kör bir sanrıyı sokamazsın içine, almaz. Ya da ölürse bir gül dünya karamsar
oluru; ya da artık savaşa hazırlan ey Afrika'yı. Yaramaz bir çocuk ancak kedisiyle kurtulur açlık-tan...
Oysa konulmalı mutlaka bir çocuğun bakışları
Kapkara bir çamur selinin az sonra boğacağı
Hem her halkın kendi şehzadesini boğma hakkı saklı tutulmalı; ki utansın Machiavelli. Ki...)
Sen ki bir acemi
bir saka kuşu gibi
Umudu ararken çam dalları arasında
Uykuya akıyor bütün gözlerin
Nadasında irkilen ilkyaz sabahları
Sen ki yaşamın askeri
İyi koru kendini
(Çünkü sevgilim, damarımmdan çekilen kandır Patrice Lumumba, atlasıma sokulan diken. Atlasıma sokulan diken Patrice Lumumba. Ama ertesinde bakır çalığı sessizliğin. O, bir de Allende. O, bir de Sandino, O, bir de... Yakınlaştırır, büyütür parçalarını fotoğrafın, bir şeyler bırakır eski umut gezginle-rinden, açık mavi yerlerine atlasımın, atlasımın koyu mavi yerlerine Mustafa... Tutunup da ter yağından yapılmış alevine fenerin, binip sırt çanta-larında eski bir gemiye (gemi de değil ölüm teknesi),
indiklerinde birdenbireliğe, beklenmezliğe... Çünkü sevgilim, böyle büyür işte umut, işte böyle yasadışı.)
Düşündeydi o
Kalın bir çizik attığın
yanlış sokaklara
Çünkü dağdasın
her yol ölüme doğru
Daha vurulmamışsın da oysa
elinde yüreğin
yüreğin ki düşmüş pusuya
Düşün ki beyaz bir mendil
gibi uçuşuyor sessizlik
Oya gibi işlenmiş
bütün namlulardır çevresi
Bir papatya tarlası
gibi yayılıyor yüzüne
Sen ki yaşamın askeri
İyi koru kendini
(Çünkü sevgilim, sevgiöteci bir karanlık şehzadesi, dönenip durur kurtulunmaz ağlarında umudumun. Ve sessizce ayaklanır kıyı kasabalarının halkları. Bitmez bir mum dikerler tam altına güneşin; tam ortasına denizin, yağmur yağıyordur serin. Ağır
ağır durur yangın ve söner çamur erki. Belki yarın değil evet, görüyoruz ne var ki, görüyoruz onu toz dumanı arasından nötronun!)
Oysa sen bir acemi
bilmezsin gez göz arpacık
Düşün ki bir karanlık, ama nasıl karanlık
Beklersin, içinde kan telaşı
güvercinin
Sen ki askersin
Bu bir kuşatma
Beklersin
Sen ki yaşamın askeri
Bir yolunu bulacaksın
Yaracaksın kuşatmayı
V
Sevgilim korkutmak istemem seni, ama
Strantium 90 ve Zeasium 137 yağacak
Dünyaya, ömrünü tüketmişlerin çılgınlığıyla
Sarınca her yanımızı nükleer bulut
Karartınca aşkı ve gözlerini senin
Katransı bir bitişe uyak olacak umut
Ve suya benzeyecek çünkü sevgilim
Meyveye, balığa ve ekmeğe benzeyecek
O gün oksijen suretinde inecek ölüm
Yani yerleşince yeryüzüne nükleer kış
Açmadan dökecek bir bir çiçeklerini dünya
Alınıp verilmeyen bir selam olacak barış
Daha yeni yeni uyanıyor oysa insan
Kendini yaratmak için dünya üstüne
Binlerce yıllık karabasan uykusundan
Dinle, «orta boy» bir savaşta diyorlar
Ağır, acılı ölümleri dışında yaşayanların
Hemen ölecekmiş en az iki buçuk milyar
Daha neler diyorlar sevgilim bir bilsen
Yalnız gölgemiz kalacakmış eşyalara yansımış
Ellerinin izini çıkarmıştı ya hani Röntgen
Delinince ozon tabakası atmosferin
Morötesi ışınlar akacakmış yeryüzüne
Yok olacakmış dirim kaynağı, protein
Düşün ne gece kalacakmış ne gündüz
Kurban edilecekmiş savaşa kış ve yaz
Hamamböcekleri yaşayacakmış yalnız
Bir şey daha var ki, yaşıyoruz henüz
VI
Çünkü sevgilim nasılsa yadsıdık biz
Bize takılan tüm takma adları
Çitlembik inceliğini, kuşkonmaz saflığını
Ama son bildiri değil bu, yazdığımız
Kuzey'den Güney'e Batı'dan Doğu'ya
Yani bütün yönlerden eserken rengimiz
Tutunduğumuz son dal olacak belki
Çocukların gözlerinde yakaladığımız kıvılcım
Diyorum ki sevgilim, elimizde kalan ne mermi
Ne bir kızgın sac, ne tutsak bir kırmızı
Tutsak bir ay, iki tutsak senle ben
Sonra bir de o, yani insanlık
Ve öpüşün ki yetmez kurtarmaya
İlle etin gerek senin, ama mutlaka
Ki alışamadım sıcak namlusuna ağzının
Ki alışmamak kendimi aşmak oluyor
Defneyi andıran bir simge oluyor sarsılman
Üstümüze bir çadır oluyor sonra da aşk
Doksan bin insan geliyor Kafkaslar'dan
Bir o kadar Yemen'den Çanakkale'den ve
Çeyrek milyon ölü Hiroşima ve Nagazaki'den
On sekiz, kırk beş ölüleri ve başkaları
Hibakushalar geliyor en sonra da
Gelip oturuyorlar yanı başımıza, susuyorlar
Su ve ay diyorlar susarak, çöl ve buz
Ekmek ve tuz, niye durdunuz, sevişin siz
Niye durdunuz: on sekiz, kırk beş, çöl ve buz
Çünkü sevgilim, her şeyi sil baştan
Ve kim dokunur bu kente bil bakalım
Ve kim dokunur tam yüz bin eliyle bize
Sen ki karanlığıma gerilen vişne ağacı
Ben derim ki, bir oyun değil üstümüze oynanan
Hem ben hiç ölmemiştim ki,
biraz geciktim belki...
MUAMMER KARADAŞ
(AŞKTA SAKINMAK OLMAZ'DAN)
Yorumlar
Yorum Gönder