BİR TETİK BOŞLUĞUNDA

Dilsizlere; yolsuzlara; yolda kalmışlara; aksakallı çocuklara; tütün dizerken, çeltik otu ayıklarken, oğlunu beklerken şehit düşenlere; bekâret hapishanesinde yaşayanlara; "Hah! Yanıtı buldum." derken yeni bir soruyla karşılaşanlara; soluğu yetmeyenlere; evini beyninde taşıyanlara; tiklerini unutanlara; bütün okul ve –özellikle– cephe kaçkınlarına; ütopyaları uğruna ölümü göze alanlara; boğazındaki düğümü çözmek için zamanı kalmamışlara; ulaşmak üzereyken düşenlere; dostunu öldürmemek için kendini öldürenlere; gerektiğinde babasına karşı savaşanlara; ömür boyu acemi kalanlara; "Denizi sev, ama kıyıda dur." diyeni okyanusun ortasında yalnız bırakanlara; hal ve gidişi sıfır olanlara; güzel ama aptal olanlara; yaşlı kurtlara ve dinozorlara; püre komünizmi savunan ve yaşayanlara; ava çıkıp av olanlara; beceriksizlere; bilinciyle edimi çakışmayanlara; sokak kedilerine; sokak çocuklarına; çirkin ama zeki olanlara; uykusuzlara; her şeye karşın düşündüğü gibi yaşamaya çalışanlara; düşündüğü gibi yaşayamayacağını anladığı için çekip gidenlere; eklemlenmeyenlere; maskesiz dolaşanlara; umutsuzlara; mutsuzlara; korkaklara; acıyı meslek edinmişlere; şiiri yaşayanlara; denemekten yılmayanlara; ertelemeyenlere; dostluk dinine inananlara; her şeye her zaman geç kalanlara; erkencilere; sulu dereye gidip susuz dönenlere; Frank Sinatra ve John Wayne düşmanlarına ama düşmanlığını takas edebilenlere; sıcak savaşı soğuk, soğuk savaşı sıcak yaşayanlara; ötecil olan ama benzeşik olmayanlara; soru sormayı yaşam biçimi edinmişlere; doyumsuzlara; kendi tadını unutmuşlara; sevişkenlere...


DEĞİL


KENDİNİ İHBAR

Bir erken emeklidir yolculuktan düş atlasında
Ama var, tülbentlerden geçerek; var, sessizce
Arada yol şarkıları uydursa da kavşaklarda hâlâ
Arada barajlar kurarak aşka heyelanlı bölgede
İntihar eteklerinde yırtar gibi olup da kefeni
Randevular verip kendine unutarak geçiyor ömrü
Nasıl da buharlaşıyor ince ince çözündüğü sular

Ne erkendi ne genç: İlmiğini yitirmiş bir düğüm
Gibi ortada, bekliyor o kahraman duyguyu ve yadsıyarak
Az yorumlanmış sokak aralarında üstü çizilmiş bir kedi
Sığıntı bir kedi olarak bekliyor öte yanını yadsınarak
Yağmur ve hüzün yontucusu sokak çocuklarınca
Onlarca imzasız bir mektup olarak atılıyor okyanusa
Kendini silerek bütün aşklı ayrıntılardan bütün iyi
Vere vere kendini ele, bütün yorumları yadsıyorum

Diyebiliyor!

DEĞİL

Sonuçsuz bir gül hep ezer bizi
uzun, yankısız koridorlarda.

Sözgelimi bir sağanak anımsa,
Sancır kasığın, için dışın mermer.
Her yanın mermer, çarmıhta bir beyaz akşam
yırtılmış bir düş anımsa: üşür
yıkanıp çekmiş bir çamaşır gibi sallanan çocuk.

Ve bir kılıç öylece sallanır durur havada!

(Lütfen geçsin tutanaklara, anadilimde!)
Giyindiği neydi zamanın: çok dar gecelik,
(Amaç tetik parmakları kışkırtmaktır hep)
biraz ısırgan kurusu afrodizyak niyetine,
niyetine konfeti karabasantozu biraz da,
bir draje akl-ı selim, önce yatmadan,
(Ben yoğurdu yerim yumruğumla, kime ne?!)
aç karına sabah 50 cc bezginlik artı korku,
üç öğün karınca duası sonra;
Hayır, korkmayın, çişiniz kapkara geliyorsa)
sonrası sidik torbası-tralal la
ben'i zorlayan kasırga: şah damardan;
ar damarı iyice incelmiş öyle bir kamu-
tralal la tra tra tralal la

*

İşte bir kama öylece asılı kaldı ortada!
Ardından varoş çocukları yıkandı
bileşik kaplardaki sularla.
Bir kum yığınından doğdum ben, onurla.
Eskici bir çocuğa ansızın sattım kendimi
Doğulu ve kırma bir lisanla.
Ebcet hesabıyla hiçbir yazıtta adım geçmez;
ama,
çocuk çoktan çizdi beni şehrin yoğunluğuna.
Gebeyim hem dengesiz kaldım
uçurumun kıyısında.
Ah, gebeyim hem, hem dengesiz.

Bakma, sonuçsuz bir gül hep ezer bizi.
Ezer kısa dalga bir hüzünde,
adı yumuşak g ile başlayan her olanakta,
şunda ezer bunda ezer...
Ha, kim bir aşkla uzun yaşayabilir ki!
Çok karılmış bir desteden as gelme şansı...

*

Çok uzaklardayım artık bayanlar baylar:
Aysız yıldızsız bir gece vaktiyim ki,
yanıt değilim.
İşte ara sıra sağanaklar anımsarım,
içimde bir yakamoz bir yakamoz,
yanıt değilim.
Dedim ya, anımsamak tuzlu bir tat bırakır
damakta, bütün canlarım pırıl pırıl,
yanıt değilim.
Tırnak içinde yarayım, ne düş
ne anımsamayım oysa,
yanıt değilim.
Gece boyu inleyen, gündüz kırk haramiyim.
yanıt değilim.
Veya ince boyunlu kristal sürahi,
gül ıssıyım;
günü şaşıran takvim,
kitab-ı aşkın son cildiyim;
bir gözyaşı şişesiyim aslında
benden geçmişe taşar anlamım;
suyu bulandıran gelincik rengi
kıvrak bir papatya tadıyım;
bilmeyenim, bilmediğini bilenim;
günü kanatan diken,
geleceğe açık kırık bir pencereyim;
arı duru,
saltık,
sonsuza dek çelişkiyim,
yanıt değilim.


*

Bir aşkla kim uzun yaşayabilir!Kendinden artarak.
(Yeter!
Yeter camsız evlerde kelebek olduğumuz,
her sağanakta çığlık çığlık içimize dolduğumuz.
Bütün kesişme noktaları ölü, ebeveynler reddedilmiş;
üstelik kalıt mavi gözlü bir kedi değil.)

(Lütfen anadilimde geçsin tutanaklara!)
Tarih kaçtı genzime, sendeledim:
Bu yüzden gölgelidir yüreğimin kuzeyi,
düşülkelerimin sınırları ihlal edilir sürekli.
Alışamam yadırgıyım kendimle bitiştiğim yere,
En içten ağlayışımda bile bir sinsilik bir sinsilik
Bana küflü bir çengelli iğneyle bağlı yüreğim bile.
Alışamam, sesim bir boşluğu emzirir.
Dolu dolu olurum her karşılaştığımda gözlerimle.
Güzele yatar, çirkine uyanırım ne yapsam.
Ne yapsam ellerim beni boğar.
Oysa kendimsizim ey taşın yüreği,
nereye damlasa hızla eriten asit gibi.
Dinleyin...
sayfalarımı yırtıyor acıtarak
öfkeli bir tarih öğrencisi.

Uzun zamandır taşıdığım bu,
bu ipekböceği kuruntusu;
bu, damarlarıma kurulan bent, domuzdamı;
bu, alnımı işgal ve iğfal eden küfyazı;
bir kontrgerilla taktiğiyle yaşanan bozgun
bu, her sevda girişiminde.

insanlar bir gün insansızlıktan ölecekler!

(Bu son olsun Maria,
camsız evlerde kelebek olduğumuz;
çılgın bir ünlem gibi gerekli
gereksiz içimize dolduğumuz.
Son olsun bu,
sonuçsuz bir gül hep ezer bizi.
Sallanır durur eksi sıfır noktasında
ücretini hak etmeye kararlı bir kama gibi.
Bil ki olanaksızdır bir aşkla uzun yaşamak
sorular gibi tanrılar katına sürgün,
tamudan kopmuş içice iki damla olarak;
uluslararası iki aşk kaçakçısı gibi

sokak sokak Düş Denetleme Evleri'nden kaçarak.
Yaşamak olanaksızdır böyle azmış ikimizi
kendimizden kopup kendimize katılarak: artarak!

Çün,
biz geçmişe ertelenmişiz hem

gebeyiz insan olarak
hem dengesizbir uçurumun kıyısında.)

Bütün sorular ertelendi, unutma;
çün bir ertelenmişsin sen.


Kim tutuşturdu elime bu kutuyu, bilmiyorum
Hangi iğvaya kapılıp açtım, bilmiyorum
Nedenini bilmiyorum neden böyle bembeyazım
Oysa neden yalnızca kendimi yargılıyorum
Kendini kuşatan bir ordu gibiyim neden
Neden bilmiyorum hem yargıç hem suçluyum
Sokaklara çıkıyorum her gözde suçlu ben
Her oyunda kendimi ebe buluyorum neden
Kendimle değilim, kendimde değilim neden
Kendim için değilim bilmiyorum bilmiyorum

Plastik düşlerle değişilen öngörü
kapı kapı dolaşılarak.
"Kendimi terk ediyorum ben!"
diye fısıldıyorum ahşap bir kapıda.
Neden böyle söylüyorum bilmiyorum,
biliyorum beceriksizin biriyim ben.
"Vay, sen ne acındırık adamsın,
ne mutlar aydınlattın kim bilir,
hangi dokulara sızdın, kokular yaydın!
Kanlı çarşaflar: bir vişne lekesi gibi,
çifte çetrefil cinayetler: yetkinlik uğruna..."
Tespih böcekleri, karafatmalar, hamam böcekleri,
kısamahmut otları, yarasa kanatları, gevenler,
ardıç kökleri, kuzugöbekleri, soğan zarları,
zakkumlar, köpek tersleri, kuşkonmazlar: imdada

Ben fitili kısılmış bir petrol lambası oldum mu hiç?


*

Kuşkusuz hep ezer sonuçsuz bir gül
bir bakışın satır aralarından kopup gelen.
Değil öğrenci, bilir gemici:
Bütün serüvenler bitti yapış yapış dünya:
Maria,kaldı geriye.

Bir kılıç sallanır durur içrek aynada!

Nasıl da uzağım,
kırpılmışım,
yanlış ata oynamışım.
Desem...
değilim kendi çölünde kavrulan damla
oysa değilim.
Düşerim bir ökseotu, düşümde bir ökseotu;
yüksek kaldırır, uzun atlarım:
Ah bilsem, ben neyim, ah bayanlar baylar!
Hiç-
bir
şeye
kanıt
değilim.
Ana-
dilimde.


Biliyorum olanaksız artık
bu dünya için umutlu bir şarkı yakmak.

İyi.
son olsun bu,insangillerden bizi seçtiğimiz;
gülgillerden ayrılığı;
camgillerden gözyaşını,
ardına sığınıp kendimizi onurlandırdığımız;
acıgillerden yüreği silahla eleştirmeyi.
Değil mi?
Değil!
Çün, bir avuç közdür yüreğe sunduğumuz,
bir avuç... eski metinlerden çocuk gülüşleri
beynimizin figüran rolleriyle ünlü
bir kıvrımında, küflü genlerle taşınmış.
Değil!
Kendimle birdirbir oynadığım,
değil, serin sofalarda uyandığım,
yangın! yangın! Kösnük çığlıklar attığım değil.

Kankızıl bir gelinciksin sen, kendimi sunduğum
Ayraç içinde yaşamsın artı eksi
Bir papatya çayı tadı, damakta
Hınzır bir kokun var, intiharı engelleyen
Daha nelerin var Salyangozum, Yavrukuşum
Sığmaz kitaplara


Bir kazı yeri miydim, bir cinnet mi
Askeri kuşkular taşıyordum insana ilişkin
Yaşamı sınırlıyor aklımı kanatan dikenli teller
İçcebimde taşmaya hazır bir ırmak taşıyorum

Oysa şudur:
Bir yığın tozdur geriye kalan
Yol boyu genzimizi yakan, değil mi
Değil!

İşte geldim, tersinden oku beni


KÖŞELİ VE KÖPEK

Benim sürekli çıplak ruhum üşüyor sürekli
Bedenim dikenleri kanatıyor kanatlanıyor bedenim
Taşın özünde oturuyorum gözünüzden anlıyorum
Bağ diye aklımı bozuyorum, şırasında aşk oluyor
Ve adımı sürüyorum ortaya aşk diye aşk diye

Tezgâhlarında muhabbet tellallarının adım geçiyor
Yok satıyorum kendimi ticaretten anlamam ama
Benim sürekli çıplak ruhum, sırlarını satıyorum
Hayat, hayat bulanık bir su cenazemi yıkıyorum
Beton camilerin altından bir Hitit tapınağı çıkıyorum

Taşın özünde yatıyorum geçmiş elbet gelecek
Bedenim aşk damlıyor duman duman oluyorum
Geceyi aklıma katıyorum katıyorum ya bozuluyor
Sicili bozuk bir memur rüşvet alıyor ruhumu
Bilmiyor muyum sahte sahte umut kokuyorum

Bilmiyor muyum sahte sahte umut kokuyorum
Ama o bilmiyor kimse bilmiyor yok satıyorum
Üçe beşe umut bağlamış o bilmiyor ve kimse
Ticaretten anlamam bunu sana da anlatamam
Üçe beşe umut bağlamış kimseye, dağlıya da kentliye de

Çişi gelmiş garsondan sahte servis yapılmış hayat
Bakın gözünüz dalıyor yani gelecek elbet geçecek
Göçebe kokuyor hayat, kirli deniz; gül kokmuyor
Bilmiyor muyum akıl tasımın dibinde tortusu kalmış
Yadsıyor muyum bu hayat için harcadım mermilerimi

Bir mermi daha saklıyorum dilimin zulasında dilimin
Bunu da sana saklıyorum, sana kirli deniz yosunu
Yüreğim parçalanıyor saklıyor muyum ama bu sana
Adresimi ve telefonumu çiziyorum efkârınızdan
İzbe izbe kokuyorum her solukta ne geçmiş ne gelecek

Var mıydım, çarşambaları köşeli, pazarları köpek


HİÇ BEKLENTİ

Hey denizden içime taşan yakamoz
Hey ıslığımdaki buğu, şimşekli karanlık
Çılgın ilkyaz şenliği, kanımda kamp kurmuş eşkıya
Öte cini, beyaz karanlığa açan beyaz gül
Hep kendine giden suç treni: eğimli, eğilimli
Bir şey var seni, bir şey var beni: adsız
Seni senle ödeyeceğim, seni benle, yağmurla belki

Sana susacağım, seni susacağım; büyük susacağım
Kımliğinde kızıl bir leke kalacağım, cehennem artığı
İşte öyle kalacağım, solmuş bir ıtırdan kalan koku
Saçlarına sinmiş bir ıssız ada kokusu, dudaklarında
Yanıtsız bir soru kalacağım atılımlı dudaklarında
Bir şey büyüyecek her cümlenin ortasında adı olmayacak
Konuşmasız kalacaksın, sözünü etmeye değmez ama

Bak, bu sondu, bir daha olmayacak; yemin ederim
Hiçbir beyaz gülü bu kadar derin yorumlamayacağım
Adını etmeyeceğim kırılmış bir daldan sızan sütün
Hiç hiç güleceğim, hiç hiç sızacağım bir yerlere
Sözü buraya getirmeyeceğim asla, söve söve öleceğim
Unutacağım kendimi, tutunmasız sarp kayalıklarda

Hiç, anlıyor musun: HİÇ, hiÇ, hiç, Hiç, hiç...

(Kanımı dezenfekte eden pis bir buzağısın aslında sen!)


ARKAİK BİR SÖZCÜK: AŞK

Cemile KIRMIZI'ya
Çekme ellerini alınırım sonra
Ve ey derim, işte yine
Yaktım bütün ışıklarımı bir bir
Epeydir cadde cadde sokak sokak
Ben 'ey' derim, sesim kirlenir
Ki bir salyangoz resimler bedenimi
Benim 'ey' dediğim her şiir
Bir uçurum; bunu anlatabilirim
Durun
Kalmadı başka bir tansık
Ucuz Mesihlerin göstereceği
İçimden sızan yaralı havari
De anlamıyor kirlenen sesimi
Kimse anlamıyor kimseyi o ülkede
— Oysa son elçisi kara yüreklerimizin
Olmasa kırık bir bıçak gibi Yesenin de
Bir taş plak döner de döner gibi
Bak: ay ve acı soylu şırıltısı testilerin
Darağaçlarına konu boyunlar söyler
—Ey çocuk gücünü değil düşünü kullan
Ey geceyi lastik gibi uzatan bekleyiş
Ben 'ey' derim sesim sende erir
(Çekme ellerini alınırım sonra)
Testilere işlenmiş bir Frig tanrısından
Ben sesimde koyu karaltılar saklarım
Ki Ne?dir, güneş hırsızı koca usta

Ne arıyor patikalarımda ayakların
— Ey çocuk gücünü değil düşünü kullan
Eski bir Çin vazosuyum ben, sarpım
Harcanmış kemancılar, kaçak şarkılar
Dolanır ıssız yamaçlarımı akşamları
Ey sesimin korkuluğuna yaslı kadın
Ey sesimin korkuluğuna yaslı kadın
Sırılsıklam Afrika, kanalsız düş
(Ben sesimde boğuk anlamlar saklarım)
Elbet güneş açar gözyaşının ardından
Bir gökkuşağı ağır ağır terler aramızda
(Her sevda böyledir parmaksız söz alır)
Uyandım bir karanfilin terkisinde-
Durmasın silahların yankısın dağlarımda
(Bütün parklar böyledir işte dalgın, eğimli)
Oysa nedir, bir gerilla kampıdır aşk
Geceleri
Hep bir gerilim barındırır koynunda
Bir yudum su için üç gün halay çekilir
Ve ‘ey' dersem, bu senin hesabına yazılır
Ya sayende yaktım bütün ışıklarımı
Girilmemiş bir mahzen, bir çalı ardı
Hep vardır ama, düşünü kullan
Harcanmış kemancılar, kaçak şarkılar
Bir Çin vazosu, bir tanrı saklıdır

Ey bu kaçıncı aşkın camı buğulanır
Her yürekte duyulan uyruksuz bir sancı
Gelir bulur seni de, arkaik bir dil olursun
Güz iner vitrinlere, gözlükler siyah
Bir geçitte devrilir tren, dalgalanır içerik
Oysa çiçekli bir kiraz dalıdır takılı usuma
Ki işte tenha bir kıyı kahvesisin
Yani öylece mavisin
Anımsarsın, güneşin lambasını kirleten is
Yüreğim kirli şarap ve aşktan

Ne demediysem gözlerime astım: baksan
Deniz bile kirlendi aşk artıklarından
Sen, çevir Boğaz'dan bir sayfa daha
Ben "eyyy!" de desem ihtilal filan çıkmaz
Oysa



BİR ÜLKE: AŞK
I/
Gece yağmur, yağmur bir susuştur
Deli bir coğrafyanın en ortalık yeri
Her göz bir kan çiçeği, isyana kıvılcım
Bir sözsüz sözler, neyi beklemeler ülkesi
Susuştur, gözlerinde acı biriktiren çocuklar
Ben ki ancak sesimle bastırırım sesimi
Onlar yüreklerinde cehennemler kurarlar
Biz sevgilim ancak ağlamaklı oluruz: susuştur

Bu kara göçler, tutuklu yüzler ülkesi
Susuştur, sararmış bir imgedir burada gül
Kalmışlar soluksuz, derin bir kırmızıda
Bir gecikmiş ergendirler, bir fısıltılar kuyusu
Susuştur burada kıvılcımlar saçan her konuşma
Her gülüş susuştur, eski uygarlıklardan kalma
Gece yağmur, yağmur silaha çağıran susuştur

Gece yağmur sevgilim, yağmur bir susuştur
Deli bir coğrafyanın bu en ortalık yerinde


BİR ÜLKE: AŞK
II/
Gece yağmur, yağmur ikircikli bir susuştur
Ve ateş ülkesi gittiğinden beri
Deli bir coğrafyanın en ortalık yeri
Bırakıp da gitmen beni, susuştur
Savaş alanında silahsız ve gözlerinsiz
Gitmen, ardından küller... ansızın

İnceldiğim yersin derim, başka hiç: susuştur
Durup durup resimlerinde ne bulurum
Orda suya eğilmiş kızıl gelincik
Susuştur, suya bakarım seni bulurum
Hiç yoktan kuşlar boğazlarım yüzünde
Hiç yoktan kanlar akar baktığım yerden
Anla ki hepten susuştur seni sevmek

Habire ayraçlar açıyorum ürkünç geceye
Susarsam dişleri sızlar diye
Habire ayraçlar açıyorum gözlerinle
Ardından kar çiçekleri soluyor gecenin
Akması içimin en kızıl cehennemine, susuştur
Akması onun ve akışsız kalmam benim
Öyle durgun, dağ başlarında unutulan göl
İkide bir sen de düşmesen içine
Ağır ağır dalgalandıran gül

Aşk diyorum bütün resimlerimizde
Nasıl da dökmüş taç yapraklarım üstümüze
Aşk ki aramızdaki en konuşkan susuştur
Kırmızı bir karanfildir ağzın, der ki
-Herkesin özü kendine, sevişmektir bizimki!
Giderken söylediğin her delice söz, susuştur

Pasaportsuz bir yolcu değilim artık
Hüznün kara elçisiyim beyaz ülkende
Gece yağmur, yağmurlar ihtilaller doğurur
Ve kızarır sabrım patlar bir gün halk
Susuştur

Resimlerine bakmak susuştur, gece yağmur

Susuştur bakışlarımı ıslatan bu yağmur
Hani işgalci bir ordudur kuşatır içimi
Umarsız bir halk mıyım ki göz yumarım
Biriktirerek içimde eski bir sabrı
Çünkü hâlâ alışamadım çağdaş aşklara
Hâlâ yağ diye koyarım lambama kahrı
Dolu bir tüfek gibi kuşanıp da aşkı
Çete savaşları vermem düşmana karşı
Susuştur

Gece yağmur, yağmur yalnızlığımı ıslatır
Oturmuş yüreğime bembeyaz Karacadağ
Oturmuş hüznüyle yalnızlığımı büyütür
Öyle ürküyorum ki sesimden, bilsen
Ardından bir ulu sevişmeler gecesinin
Şiirlere büzüşüyorum bir ayaz gecede
Hem ayrılık dediğin de ne
Yaşama çağı çizen bir bıçak işte
Susuştur, kabzasında diş izleri Gılgamış'ın


AÇMAZI İBRAHİM’İN

Ben göksel bağışlanmış, rızklardan
Kandilimde kan, soframda ısırgan
Dilim küttür, bıçağım alev alev
Bilirim yolum yokuştur he
Gözüm doymuş, yüreğim açtır he
Evlat acısından daha acısı türkülerde
Söylerim he bir çimdik tuzdur
Yaram ah yaram yaşıyor olmaktır

Umutsuz bir derviş gibi orda burda
Kaçak kimlikler ardında yüzde ve dağda
Arayıp durur kendini ses
Kılıcında kan lekeleri hâlâ
Dedim anla, çoktan öldü o düş
Çerçilerce toplanan eski bakır o gülüş
Yani boyayıp boyayıp gözleri
Biraz sebil, biraz çakmak çakmak
Biraz daha yakın kılarak ölüme bizi
Biraz daha kılarak biraz daha kılarak
Dudaklardan ağan ince bir buğu gibi

Ben İbrahim, geleceği bir kalemde çizen
Hani gaztelerde resmim çıkmıştı ya
Şeyhinin yoluna oğlunu kurban eden
Hep İbrahim ben, sürekli İbrahim, uygun
Hangi kapıyı zorlasam ardı kanlı karanlık
Ey şeytanın yüce belleği unut artık
Unut beni, ey elmas bıçağıyla yontulan
Biçimli her sevinci boğan mıknatıs
Dilim küttür he, bıçağım kılı biçer

Ben oyum he, sokakların çocuğu, marizci
Boş komadılar kodeste, fırça badana!...
İyi beslediler beni abi, ilkin acıda he.
Yıldılar, boyumdan büyük sözler ederdim de
Nemrut kimdir, bilirim. Ben acıların İbrahim
Bir arabesk çığırırım, bir türkü üü-üüf
Elimden tutan yok abi, elimden tutan olsa
Az çok çakozlarız yani bu tür işlerden
Hayat mektebinin anlaşılmamış talebesiyim abi

İbrahim ben, adını tanrıya ibra eden
Kim onaracak şimdi yıkık köprüleri
Geçmişle benim aramdaki kim
Savunmasız: çakılı bir çivi gibi
Zorunlu: bir dolu bulutu kadar
(Çıktım öyle ya anlamımı aramaya)
Acıların en acısıyla sınandım he
Kaygının kara bayrağı gibi caddelerde
Kendimden kaçarken kendime yakalandım
Dört astan biriyim pokerde oğlum
İsmail benden önce, ardından İshak
Saray şu sıra Firavun sarayında cariye
Lut'tur dördüncü as, tanrıdan aşırdığım
Ben bir oyunbozanım he, gerekirse

Ateşe atılıp gül suyunda yıkanan ben değil
Ben öbür İbrahim, Saray'ın soytarısı deli
Değil, Nemrut'un soyu tükenir gibi değil
Ben Harran'dan Beyoğlu'na maganda İbrahim

Bense yedi göbekten balıkçı İbrahim
Bilirim, vira vira
Deniz diplerinden çıkar ancak
İçeriği yangın yüklü sözcükler
Sürer onları sarp kayalıklara
Kendine komutan süsü veren çoban
Gemsiz bir çağıltıdır ve onlar
içimdeki beş bin yıllık öreni kuşatırlar
Boyun eğdirirler uygarlıklara bir bir
Ve dağılırlar yüzüme humma renginde
Yine de balıkçı İbrahim ben sapına kadar

Biz siz onlar, hepimiz birer İbrahim
Anımsa bizi ey hortum sarartma artık
Em ve var et öngörülmüş kıyametinde
Henüz yeşilken, soğumamışken, sözümüz geçerken
Yarlara sığınmış yaşamın son cumhuriyetinde

SINIR-DOĞU

İki çılgın yarımay, gökte
Dişlerin kapanından kurtulmuş
İki küflü zeytin tanesi, ayın imgesi
Dilin şaşırtıcı, ritmik betimlemesi
Yosunlu kaya kovuklarını
Balçıklı ovayı seçti gözler
Bir yarık, bir pek tanıdık üçgen
Biteviye dövdü onu, soylu girgen
Aktı ırmak, duraksayarak
Doldu-Bir kuyunun küpkökü
Avucumda inleyen mağara
Avucunda yıldırım yemiş çınar
Odayı ısıtan aynasız şubat
Ortadoğu'da nal toplayan insan
Dur! Kaymış üstümüzden yorgan

MERHABA, ÖYLE KAL

Sen saklı kal! Sen, duygu kasılması
Arabalara koşayım seni doruklara taşı
Bir ıhlamur kokusu örteyim üstüne
Öyle kal yüzümün gergefinde günlerce
Her bebek sana açsın gözlerini saklı kal
Sen duygu kasılması birdenbire gözlerimin
Çılgın maviye bir gizeme değmesin ellerimin
Merhaba duygu kasılması, öyle kal işte
Seni tanımlıyor uzun gece caddesinde
Kim bilir neler diyor bir esrik bir deliye
Seni tanımlıyor bir ergen gizlice kendine
Bir yol yorgunu sevgilisine tanımlıyor seni
Şöyle diyor ipince bir tel gerilmiş içime
Van Gogh'tan renkler Bach'tan ezgiler bence
Öyle kal diyor sevgilisine, işte tam böyle
Merhaba duygu kasılması, öyle kal işte
Merhaba duygu kasılması gecenin şu vaktinde
Ilık bir kedi geziniyor en duyarlı yerlerimde
Sanki beynimde çalışkan bir işçi terliyor
Uysal uysal otluyor çayırlarımda bir Arap atı
Ve sonra nedense koparıp bütün bağlarını...
Sen saklı kal duygu kasılması, saklı kal
Bin bir gece berberlerin, eroinmanların veya
Bütün yadsınmışların susuz yazların yalnızlıkların
Merhaba duygu kasılması, merhaba: saklı kal

AT'LI ÖLÜDOGA

Yıkık bir çarşıda verilen balo
Bu
Her dinin az çok onayladığı
Unut bildiklerini teker teker sök
İçini zorla donatan uyumlu renkleri
— Nedir sanki yaşamak bir açmazdan başka
Ayıl
Bak kanatsız bir rüzgâr
Bir testi kırma törenidir yaşam
Toparlan artık ve ger kendini
Uzan ve kopar dünyadan
Dişle aklını bir leşi dişler gibi
Güzel bir yılgınlıktır aslında ölüm
Herkesin bir parça aksayan yanı
Yani

Sığ sularda balık ölüleri
Ve kimliği karanlık martılar
Çizer uykulara karabasan düşleri
Ve kendisiyle alışveriştedir adam
Kendini sokar akrebi kıskanan kadın
— Kim derdi ki azar azar aşınacak aşk
Bir bir döküyor ortaya geleceği
Hırsız bir bakkalın hesap defteri
— Gelecek yok gelecek yok yedi köpekler
Ve bir gün kalkar son büyük örtü de
Gürültüyle iner kepenkler
Derin bir iç geçirme kalır geriye
Ve kalır açılmamış sayfalarda koşan at

YOKSUN YA, VARDIN

Sen kimdin, girdin bir macera gibi kanıma
Her girişimde sana yeni bir coğrafya gibiydin
Göklerinde bulutlar çarpışır ulurdu yıldırımlar
Kınından sıyrılan bıçaklar gibi puslu havalarda
Eritti kimsesizliğimi suç kokan ıtırlı vadin
Nasıl bir yaban atı koşar gibi çayırlarda
Attım eskisini yeni bir ben oydum o kokundan
Dalgalarının varlığımı ıslattığı sıcak, kaygan
Yoruldu yokuşlarında dilim, aç bir girdap uyandı
Emdi, ne yoğun bir depremdi, çok sarsıldım
Yüreğimden besledim önce olmaz huylar kattım sana
Sonra azgın damarlarımdan besledim beyaz beyaz
Bir gece iri bir şafak patladı ağzında beyaz beyaz
Besledim aykırılığımdan çıkmaz bir yola koydum
Dönülmez bir yola koydum mut bir su oldu da
Ben biraz eksiktim sen biraz eksiktin önce
Islanmak eksikti, gitmek ve gelmek eksikti biraz
Çığlıklar eksikti, dağ-çayır, kasırgalar da öyle
Sen bendin biraz ben de sen ikimiz bir yola düştük
Önce kimdin sen ben kimdim önce: tek telli saz
Sen beni yendin güzel düşman ben seni, öyle aradım
Bir kentin yağmurlu sokaklarında hep bizi aradım


BİR AYRIKALIŞ BALLADI


Sen karanlık kız

Doğumu yakın anlamlara biçim
Suçiçeklerine, büyük hasada
O kıvama.
Çarşımsın ama
Camlarını şangır şungur indiren
Esrik ben.
Girdim ama eksik
Kilitli mağazalarına.
Kızıl duvarlarında kızgın kediler...
Ben yaşadım seni bir süit gibi az az.
Gergin duvarlarında hırçın kediler
Ve bir Venüs gülü pır pır edip durur.
Uyudum uyandım yıkandım salgın tadıyla
Unuttum nasıl da: Ölümlüyüm ben de bir.
Ya tanın umudu sağan kızıl keçileri
Camcı dükkânına giren fil miydim: kaçtılar
Soluk bir nisan düşüsün Ankara'da şimdi sen,
Sessizlik hıçkırıyordu ahşap odalarda
Tuzaktan kurtulmuş kızgın bir kaplandı gece
Ben uyuz it bir kadar yalnızdım.
Uyandı bütün arılarım, bedenimde bir uğultu
Ovsa sen bir kiraz ağacında çiçeksin belki
Kim bilir hangi çılgın bahçesinde İstanbul'un.
Alın terimsin sen, el emeğimsin benim, inimsin.
Sen inimsin, ben duvarlarında çirkin bizon
Dilimi kaynağına gömdüm senin tam bin yıl
Balta girmemiş ormanlarında avlandım en.
Ben ilkel tapıcı, sen de güneşimsin öyle ya
Ben kavımı sürttüm sana, ışıyıp ışıttın.
Yanmış bir orman imgesiyim bu bozgun kentinde
Sen son kılıç artıklarını ayıklıyorsun içimden.
Yok, bir ovayım susuzluktan çatlayan uzat göğsünü.
(Ankara, Büyük Ekspres)


UĞRAŞ YÜZÜMLE

Solu yüzüme, uyandır yüzümü: kuyumsun
Sesimi tanıdım koyu karanlığında senin
Kara bir uçurumdu sesim kaçınılmaz uğrağın
Geceydi, mutsuzduk, kibritlerle oynayıp durduk
Bir çadır kurduk üçgensi imgelerden: kurtulduk
Bir kuş biçerdi geceyi ikiye, patikamdı biri
O sendin, nasılsa sana düştü yolum, o sendin
Yadırganan sözler ederdin aşka ve ateşe ilişkin
Solu yüzüme aydınlat yüzümü: yorumumsun
Sana sığındım, temerküz kampına bedeninin, anla
Ürkeğim, belki eski bir kent kalıntısı, belki düş
Veya doyumsuz isyan çağından yıkık ve küllenmiş
Eski bir kuşkuyu biçimlerim yeniden. Uzak
Ve kirli bir geçmişe yeni bir gözle bakmak
Olursun paslanmış dilimde ışıldayan yağmur
İşte kırık bir bıçaktır sesim oyar geceyi
Oysa bedenin yeni dillenen çocuklardır
Bir aşktan damıttığım şarabı kan sanır
Bilmez ki bağlanmıştır bütün kollarım
Solu yüzüme bunalt yüzümü: biçimimsin
Deri kaplı bir sözüm ki söylensem ölürüm
Solu yüzüme yüzümde kanat sesleri ve yangın
Eski bir Araf şarkıcısıyım ve yangın
Ey başıboş yorum ey apansız gitme telaşı
Ve ey yeni içeriği aşkın, kuşan beni
Kuşan ve konuştur yeni biçimini sokaklarda
Sokaklarda ayak izleri birtakım mayısların
Sokaklar ki köşeli testilerde
Köşeli testilerde çok beklemiş şaraptır
Umut ki elyazımızla bıraktığımız intihar mektubu
Ve rengârenk atlaslarda yarım kalmış söylence
Solu yüzüme donat yüzümü: şölenimsin
Varsın, çünkü çözülmemiş bir bilmecesin
Ay yürür önüm sıra yüzünle yüzüm arasında
Niçin saklar bir bir açıklayacağına
Kaçak bir şırıltıdır ışığı akar dereciğinden
Yatırır keserim dilimi güzelleşesin diye sen
Bir de memelerin...
Bir de memelerin: küçük, hırçın, asi
Aşk ki en eski konak yerimizdir
Değil midir


BEN DEGİLİM BEN

Portakal kabukları, ölü zeytin taneleri
O sis, çıplak bedenleri örten ıslak kabuk
Yırtılmış bir ay tek başına, saydam, akıcı
Yeri bir çiçek aşısının, boğuk hıçkırıklar
Eksiltili büyüyen bir aşkı ıslatır gözyaşları
Bir buğu hep ağar duvarlara tutkulu geceden
Ne kalmışsa güzelce ısırılmış buruk bir elmadan
Koyu bir açlıkla ısırılmış sert bir elmadan
Oysa gece, donmuş bir erik gibi sürer öyle
Gözyaşlarıyla boyalı pelteleşmiş dudaklarda
Buğulu camda akan harflerle iki ad ve ünlem
İki ünlem: çıplak ve upuzun ve şaşırtıcı
İki ünlem: baskın ve yoğun ve sınırsız
Yiğit duyguların kuşkulu ölümü
Bakışlar savaşı: yenik yürek
"Sen
Gel ey aç tazı
Gel canımın hendek kazıcısı"
Siyah bir ipek gibi arada duvar
Et kıvrandıkça kokar beklemekten
Bir kurşun gibi çöker geceye sonbahar
Büyür büyür kin, olur bir kurt kadar
“Değil mi ki
İnsanın son yurdudur insan
Sessizce inanalım buna çarşılarda
Kristale ve gözyaşına tapılan"
Yürü, mıknatıs yürüsün ardından
Sakınmalar kalsın gülüşün yürüsün
Yürü, artsız arasız dalgalar yürüsün
İki yüreği bir ülke bilen erkek dalgalar
Her yarışı sona taşıyan dişi dalgalar
Yarım kalmış her şey kalsın sorular yürüsün
Umut eskileri ve ölüm duyuruları kalsın
Kalsın intihar haberleri, arananlar listesi
Gidilmemiş yollarla çok ağlamış kadınlar yürüsün
Eskitilen kaçıncı alfabe bu, kaçıncı yürek
Her deprem sonrası yeniden ördüğümüz. Bilemezsin
Yürü, yürüsün, yürüyelim: çıkar kan gözlüğünü
Sen, sen böyle
Dipnotta hangi kalemin mürekkebisin
Hangi fakültede asılı bayraktır gözlerin
Berber dükkânlarının asil konuğu üçten beşe
Hain ellerde, kırık çinilerde, reklam afişlerinde
Bir tonsuz karmaşada yani
Şuyum buyum yaşamın uzun dalga boylarında
Boğa başlı antika bir saatin son çalışları
Ödünç alınmış bir geminin kaptan kamarasında
Gizlenen bir beyaz bayrak, bir kılıç artığıyım
Bir buz ülkeye bırakacaklar beni, bilemezsin
Bilemezsin uzun uzun ağlayacaklar ardımdan
Ben değilim ben, bir karanlıkta yol arayanım
Bedenler arasında, o mayınlı tarlalarda
Öptükçe kan fışkırır dudaklarımdan her kıyıda
Yürü, bir su yürüsün damarlarda tortulaşan
Soykütükleri kalsın, şırıngalar ve sehpa
Saklananlar kalsın, kalsın... ebe çocuklar yürüsün

Ben değilim ben, bir karanlıkta yol arayanım
Dedi ayartıcı, ıslak ve yepyeni bir konuk olarak
Bir anahtar bir kilitte döndü sonra
Sonra bir yıldırımı resmetti duvarlar
İşte böyle keşfedildi bir coğrafya adım adım
Bir Anadolu kilimini örge örge işler gibi
Bir suyu kurak toprağa akıtır gibi
İki insan el ele yüce bir doruktan bakar gibi
Altlarında serpilip giden o verimli ülkeye
Deli gibi... Deli gibi
Ben değilim ben, karanlıkta bir kibrit gibi

UĞRAK

Nedir sanki rengine alışması gülün
Alışması nedir bir sacayağının ateşe
Ey uzak ormanların başıboş köknarları
Ey ünlü ve ulu soytarıları gökyüzünün
Bulutlara bir şeyler katan alışkanlık
Ey alışkanlık yokluklarda duyulan acı
Ey köksüz ağacı gereksiz derinliklerin
Ve sen, ey gözden yitirilmiş son erim
Tam donatımlı bir asker gibi aradım seni
Umut mağaralarında bağbozumu öncesi
İşte sonunda kendime alıştım dostum
En sonu bir kurt alıştı kendi dişlerine
Bir kış göğünün alışması gibi yarasına
Kim bir ülkedir tek başına: bunu anladım
Akrepsiz bir yelkovan gibi: bunu anladım
Bir gül rengine alışırsa gül değildir
Ateş kendi erdemine alışırsa ateş
Kimin bozduğu yollardan topladım kendimi
Sonra anladım bütün gereksiz derinlikleri
Evet, sonunda kendime alıştım dostum
Soyadıma bir taş bağladım uçuruma atladım
Kentin kuzeyinde büyük düş madenleri
Geçerken bütün başka insanlara uğradım
İndirdim tozlu raflardan kendimi
Açtım.

AĞZIN

Ağzın, açılıyor sis görünüyor dağdağa
Ağzın, gül fışkırtan yanardağ öyle ki
Ağzın, çıkmak mı Sina'ya ikiz ve gözü pek
Ağzın, körebe, ab-ı haram
Ağzın, beri yandan mecnun
Ağzın, rengi renge bağlayan geçit
Ağzın, salt tutsaklık önerisi
Ağzın, dilimi şirke zorlayan
Ağzın, adımı uçlara taşıyan çığ
Ağzın, yeter yeter, durup dururken
Ağzın, işte her kilidi zorlayan
Ağzın, ey eşkıya! Sınırlarımı kullan

YANGIN ÇIKARMA REHBERİ’NDEN

ANLAT Kİ
Anlat ki sesinden ter damlıyor sesime
"Her dize maceradır ölmekten utanmasam
Uzun bir kış gecesiyle dudak dudağa
Yorgun bir yolcuyum uyur kalırım yoksa"
Anlat ki sesime ter damlıyor sesinden
"Onları gömün biraz. Yaşıyorsak maceradır
Kışın boynunda fular dişinde orospu
Yaşıyorsak maceradır terkimizde intihar"
Anlat ki ter sesime sesinden damlıyor
Anlat ki gözü pek sesiyle o yılgın ney
"Sesimden uçuşan yapraklar geri dönün ey"
Adımı caddelerine kazıdım ey korku
"Eksiksiz bir kine kan veriyorum dilimden"
Eksiksiz bir kin şahdamarımdan besliyor beni
Anlat ki sesinden sesime ter damlıyor
"Anlat ki bir kitab-ı kebir kadar öldüm
Damağımda duydum ölümü ve artık korkmadım
Ve artık yaşamak kuş ölmek uçuştu"
Anlat ki sesinden ter sesime damlıyor
SEN: YANGINA KÖRÜK
(Bu düşten kalkıp giderim ben ve bozulur oyun)
Ah arsız kökler yeniden yeniden
Olumsuz bir gül kılığında
Azmış yalnızlığınım içeriksiz kedileri
Yırtılmış dövizlerle düşümde ekmek şenliği
Duyurur şenliği kör ve hep ıslak bir kadın
O dursun, bir yangın ölüsü yanaştığı her adam
Çatılardan damlayan buzdan bir hıçkırık o
Gözleri hep sevişmek diye kapanan bir Fuzuli kaçkını
Her çılgınlığı ölü bir yangınla ölçülür
Ve her mevsim ölümdür, elinde mat bardaklar
Kimsenin giyinmediği bir büyü gibi ortalıkta
Cam sesiyle dolaşan yağmursuz bir kasabalı
Ya sen? Henüz yazılmamış bir depremin ilk dalgası
İçeriği yoğun bir değil'sin ki, ürpertirsin
"Aslında bir eylemin olumsuz durumudur aşk"
Desem, inanma, seçeneksiz bir düşe karıştı adım
Nasıl bungunum bilsen bu yaşlı ayraç içinde
İçime akarken yakalandım kendime hep
BİR YANGIN ÖRNEĞİ
Seni bana alıştırmak içindi. Kaçtım erkenden
Ünlü gölgemle girdim kente bir tuhaf uğultu
Ve asılmıştı duvarlara salyangoz resimleri
Ki duvarlar hâlâ benim sıcaklığımla yaşar
Benim adımı sayıklardı bir uzlaşmaz sokak
Ey her köşe başında kendini bir bir dağıtan kız
Haydi dön artık evine, bak işte dağılıyor
Yeşili uyuduğum kötümser sinemalar, ey
Duvarları yık, tavanı kaldır ve soyun
Haydi uzatma artık soyun ve çık dışarı
Umulmaz bir yangına bedeninle yanaş
Kendini son kimliğinle ödeş ve çık o yoldan
Çık, köşesiz bir mutsuzluktur benim atım
Loş labirentlere sürdüğümdür ama tınmam
Şimdi, öldür atımı ve dilime göm onu
Öldür haydi, çıkar benden beni ama tınmam
Bütün aşklar bana beni katar ama tınmam
Ki gülünki bir derviş beklentisi: tat kendini
Sen bana alıştığında ben kalkıp giderim gibi
KUNDAKÇININ SUÇ ORTAĞIDIR MUTSUZLUK
Yani zor geldi bu günleri taşımak
Vakit varken biraz korktu hepsi bu
Biraz öldü onlarla, biraz sığıntıydı
Pençelerini uzatmıştı gece: kil ve kan
Koşuyordu ardından, uyansa!... Haklısın
Çıtkırıldım sessizliğe ağan delici buğu
Hep yeraltından hep hınzır hep haklı
Beyni çılgın ve sonuçsuz bir yosmaydı
Bu birikimi o tasarladı size anlatamam
Koyu bir kancaydı hep, hep kendine atıldı
Ağulu çiçekleriyle bir uslanmaz bataklık
Kanlı canlı bir yalnızdı her şeyden önce
İnansa Şaman öldü. Buda askersiz kaçak
İmbiği karıncalar damıtırdı inanmasa
inanmasa ansızın yanan sinema ışıkları
Bir bataklık kendini nasıl üretir hep
Orta yerinde terk edilen kanlı bir film gibi
Taşlaşmış bir yürek gibi yanmaktan hep
Öldü sevişmek uygunsuzu o dişi örümcek

YEŞİL IŞIK
Bize ölüm gerekmiyor artık: tanrı öldü
Biz gözyaşı şişelerini gömdük ardından
O açlığımıza sunulan o kutsal yosma
Şurada burada yolumuza çıkan ve yoran
Anaların özlemle çocuklarına dokuduğu
Yani ey ölüm, memeleri şairlere ayarlı
Ey erkenci orospu, töresiz diktatör
Ama öğrendik, ateşin önsözünde geçen suları
Eylülün kırık penceresinden bir gül sarkıyor
Genzine aşk kaçan çocukları arıyor gözü
Ve kalkıyor kanlı başlar kötü düşlerden
Heceliyor, sindiriyor o suları ağır ağır
Kırılıyor gecenin katılaşmış kan testisi
Boğuluyor karanlık cıgara ateşleriyle sevgilim
Bak kurtuldu gözlerimiz yaprak dökümlerinden
Karşıdayız artık, sınandık
Çıplak bir ateş çığlığıyız
Bir çılgın toya nasıl da hazırdık
Söndürmek size düşer bizim işimiz kundakçılık
BİRDENBİRE DORUK
Tanıdık bir ışık değil bu
Düşlerinden kaçan çocuklara kılavuz
Yaşlı bir taştan sızan dingin kımıltıya
Nereye böyle Gelincik, nereye öpüşlerimizle
Sıcak ırmağında soluğunun yakalandığım hortum
Sararmış bütün aşk fotoğraflarını yakıyorum
Her öpüş ölümü biraz daha erteliyor baksan a
İnci inci, tuğla tuğla, köpük köpük baksan a
Ben ki gözlerimi bir ilkyaz masalına adamıştım
Ilık bir sancı damarlarımı zonklatırdı halka
Sınırsız bir ülke bildim bedenini, dalmışım
Yorguna konaklama yeri, çölde su gibi
Oluk oluk, gelişigüzel, Nirvana'ya çıkmışım
Önlenemez bir yangın gibi yarattım seni
Usuma estikçe atayım diye içine kendimi
Durup dururken ne anlatabilirim sana, bilmiyorum
Bilmiyorum ne, belki Konfüçyüs belki Budistçe
"Bir şeyler anlat bana bu zaman geriliminde"
Nerelerimi tutuşturan çingenelerini seviyorum ben
KUŞKULU DİNGİNLİKLER
Haydi alnını anlatayım sana bu ülkenin
Bir gece durağında kiraz dallarıyla süslü
Üstü çizilmiş bir geçmişi ararken belleğimiz
Mevsim ateş, çıldırmaklara konuk gittiğimiz
Bir tufan öncesi: bütün aşklar günah keçisi
Truvalı Helana, acemi anamız Havva ve Meryem
Tutarsız olan biz değiliz, sudaki gölgemiz
Bütün suçumuz kol kola eski geleceği kazdığımız
Oysa birer çocuktuk biz, çocuğuz, öyle kalacağız
Boşuna değil eski bir şarkıyı yeniden yazdığımız
Ki aşk: yüksek bir gerilim hattı aramızda
Ben, Âşık Kerem, Ferhat ve Mecnun ve Kardeş Yol
Dönüşsüz bir gidişimiz oldu yabancı seslere
Oyalandık şurda burda, ayrıntılar biriktirdik
Maden ocaklarına indik vardık kendimize
Kendimizi kral bulduk birer ateş ülkesinde
Bir de sen varsın içimdeki kara gölde boğulmak üzre
Hani en derin yerin en dokunaklı yasak, yakamoz
Boşuna mı bir yangına körükle gittiğimiz: hâlâ
BİR KUNDAKÇI PORTRES
Güzün son ayyaşları bu kaktüsler, bu kirli
Cümbüş artığı, kendini üreten Atlantis bu
Dünkü göçebe, sararmış yürek, övüngen leke
Yola gelmez dize, sarp kayalıklardan sızar
İyi ki bir boşluğa çoğalır gizliden gizliye
Hep o kan perisi eylülün damarlarına sinmiş
Hep o sesime armağan edilen mermi soğukluğu
Hep o sesimde yıkandıkça kirlenen sarı renk
Yüzümün rengi, deliliğimin, elimde değilim
Arkasında duvarların çığlığı onurlandıranım
Kimim, işte o ürpertiyim tam öperken seni
Sana ne diyorum, o damarların koptuğuyum
Ne varım ne yok, kendini kovan bir kovuk
Gel dene, kapanalım bir cehenneme, günlerce
Gözü kapalı bir yitiş olsun bu: adı sevişmek
Ne uyku, ne yeşil giysili duruşu orda ölümün
Mazlumlar, mağluplar, şehitler için
Çıplaklığımız yeşil alan yanmış yıkılmış kentlere
Gökyüzünün tansıklar uyduran ilk yelkenlisiydim
GELÎNCIK'E KAN NOKTÜRNLERİ: BİR
Yavrum, dokundukça derinleşen, sağalan orman
Polenlerinden sun, alıştır uçurumlarına beni
Kan kokuyor dünya, biraz ov beni, hadi sakla
Ne zaman kan tutmuşsa insanı dili sürçtü tarihin
Kızarsın, hadi gül, hadi çağılda, yüzü kanın
İlk gençliği geleceğin, onuruyum sandım ki
Sandım ki geleceğin tanyerine ayarladım kendimi
‘71 Paris'ine Spartaküs ve Bedrettin'in
Karanlık göğünde an'ın sönmüş bir yıldızım aslında
Son üyesi kan dinine inanan bir soyun
Ama sen, karagünden içime düşen yalın ayna
Ben ören yeri, sen üstümde biten gelincik
Sen gül, sen çağılda kızarsın yüzü kanın
Sen büyü, sen yeşillen süssün kan ve avenesi
Işığa eklenen soğuk leke, bir utanç spotu
O susmasa erimez ateşin yüreğindeki buz
O susmasa su bile kekeme, kumun yüreğinde cam
Bir göktaşı gider çağdaş put olur Kâbe’ye
Çünkü tanrı, tenimin tenine değdiği yerdir
GELİNCİK'E KAN NOKTÜRNLERİ: İKİ
Bizi dinlese onlar böyle yanıtlardık hep:
Göğsümüzden taşan ışıkta söndü bütün dinler
Kıskanırsa kıskansın bizi ölümlü Gılgamış
Sonsuz bir serüveni bengisu diye verdik size
Gülüşler ekledik, hırçın dalgalar gözlerinize
Yaratın diye kendinizi eğri bir çizgi üstünde
İşte tanrıya kesti bütün bedeniniz: dokunun
Ne geveze kan, ne bulanık gece, ne haki güz
Bütün dinlere seçenek öpüşlerdir yalnız
Bir de Kolomp coşkusu acemi ellerimizde
Bir de kandan diktik biz bu aşk yontularını
Uzun ve korkulu bir deniz seferinden sonra
Çalamazlar geleceği kara bir şal örtüp üstüne
İtildiler öte köşe ve sıkkın tanrılar
Düştüler bedenlerimizin sınırından gayya kuyusuna
Tırmanıyor yavaş tırnaklarıyla kan duvarına
Karanfil, yanıyor saraylar bedenlerin sürtünmesiyle
Nice uzak kuşlar birikti sessizce, dallarında geleceğin
Kim oynayabilir ki artık bizim büyük düşlerimizle
TENEKE ARMALI KÖR ÇOCUKLARA
Yozlaşmasından doğan bunlar, nerelerimin
Teneke armalı kör çocukları mevsimin: Konuştular
Sisli bir orman değil mi yaşam, yangın suçtur
Ateşle yaklaşma! Bir sonbahar bahçesi bu
İspirto içmeyelim, koruyalım yaşamı!
Yaşam senindir, abone ol, abone bul!
Yaslanmayın geceye, yıkılır: silah çat, otur!
Biz ayrıkotlarıyız, aksırmasıyız yaşamın ama
Kim bir bir yedi öz kardeşlerini, bilinir mi
Dönmek ihanetse bir, fısıltıyla ele vermek nedir
Nedir ele vermek, kanlı bir şafakla el ele vermek
Bize ne onlardan, zorla aldılar düşlerimizi
Damaklarımızda en bileyen sızışı yenilginin
Demeyin üşür düşerim, kalmadı dişlerimiz
Sussun teneke armalı kör ölücüleri mevsimin
Ben sığmıyorum yeşili kirleten bu sulara
Hep geriye akan küflendikçe geriye akan
Ben yüreğimi yürekle sınayan aynalara da
Onun için mi uyandım dudağında fener diye mi
BÎR GÜLÜN EN DÖNÜLMEZ YERİ
Hiçbir dile sığmıyorum ben bir vakitten sonra
Hem neye inandıysam hep gece yarısı mıydı
Bozamaz hiçbir arıbeyi bu kösnül sessizliği
Bir ikilem derinliği bir putperest tapıncı
Uzak bir düşe midir beynimden kalkan gemiler
Hep akşamüstleri suyun yoğun ışıkla kesiştiği
Bir bulanık kuştur kendini yorar damarlarda
Çıkar damarlardan utancına yorar ölememeyi
Oysa bu ıssız kalabalığı çekimli dudaklarının
Oysa uygar bedeninin bu en bağımsız kenti
Düğümleri, boğumları, insana yenilmeyi öğreten
İşte ürkek bir kral gibi artık tırnaklarım
Salıncaklar kurar oraya yorgunluğum için
Girişte cehennem çıkışta cennet hadi boz
Kından kanatlarıyla soluğu uykularımı yakan
Belki yanlış bu, belki martı sevincin ağlarında
Belki bir kıvılcımlar fabrikası toyumuz için
Belki bir engel var: kanatlarıma asılı kayalar
Senin çıplaklığın bu, yalnızlığımı gideren su
'HER AŞK BİR YANGIN'
ADLI TABLODAN AYRINTI: BİR
Senin ellerin bunlar yanmış kepenginde güzün
Doğanın sıtmalı alnına bir deniz köpüğü gibi
Cinayetler mevsimine kefenler biçen, içimin
Senin gözlerin mi bunlar yol boylarında sesimin
Bir çığlığın küllerinden büyüyen ateş çiçeği
Ey kırmızısı saklı kısrak, ey Carmen büyüsü
Güney geceleri avladığım yüz, ılıklığında
Açlığımın doruğuna tırmanan maviş kuşlar tüyü
Ve dimdik yol sakıncalar bulunan gidilişinde
Kendimi nerenden atsam ey karagözlü uçurum
Durup dururken yüreğimden yaralılar kaçar
Birbirlerini vururlar senin kavşaklarında
Bakire çılgınlığı ey kanlı kavşaklarıyla
Soyundun düşlerime yalnızdım da akrep kadar
Bunlar ellerin mi senin çıngırağıma dadanan
Sen misin beni anımsatan koyultan girdaplara
Tenlerden esen çöl rüzgârlarına ağır geceleri
Bir şiirin ortasından haykıran, sen misin bu
Ey bu sensin açlığımın bordasından kendini atan
“HER AŞK BİR YANGIN'
ADLI TABLODAN AYRINTI: İKİ
Sen öylece kaldın dudaklarımı anımsa, yandı
Ey karanlığın ırıklarından ses, koyu büyü
Düşerken başka sulara, sen başkalaşma gülü
Öylece kaldın sen beyaza sığınan elma dalı
Uzaktasın, gece biraz kangren, dudağım yanıyor
Yanması dudağımın seni anımsamamdır biraz
Ipıssız mı kaldın, sorular mı var gözlerinde
Hep çocuksun çünkü aşka ayarlı düşlerinle
Erken hüzünler donanırken de çocuksun
Yeni yetme taylar sularken de uygun yerlerde
Derin kuyu kıyısında, altında ulu çınarın bir
Yansı içilmiş, dudağında bir cıgarayım aslında
Damaklarımda saklıyorum tazeliğinden süt
Ne umduğumu sorma, yorgunum ya da düşsüz
Bir düşsüzüm geceye kayıtlı soyadımla
Geceye kayıtlı bıçaklardan sorulsun hem
Aşkım atımın soluduğu değirmi uçurumlardan
Ve taşındığım ırmaklardan sorulsun umudum
Ve mutsuzluğum, gölgeme dadanan karıncalar da
'HER AŞK BİR YANGIN'
ADLI TABLODAN AYRINTI: ÜÇ

Öylece kaldın ya küçük, İstanbul yalnızı
Bir çiçekçide bir gül kaldı, şarap yerine
Kızgın taşkınlığında avlandığımız aşk suları
Yaşama kendimizi dayattığımız bir ayrıntı mı
Çeken kara adamlar sevincimizi kara ağlarıyla
Gibi yalnız ve çıplaktılar karanlık bir suçlu
Öylece kaldılar eksik, gibi bir üzünç yontusu
Ağır bakışlı birer eylül soytarısı ve ıslak
Onlara ne ortalığa yayılan yanıtsız sorulardan
Bir kefen gibi katladık üstlerine Yenikapı'yı
Artık sesim uslanmaz en, yaralı koşusu mavinin
Bu sesim senin öylece kalınandan sorulsun e mi
Öksüz bir veliaht gibi kafeslerde büyüttüğüm
Cibali Lisesi'ne adım atmadan öldürülsün
Karanlığı serin bir bıçak gibi cellat uyanır
Karanlığı ipeklerde saklı, uyuşuk zindanlarda
Gün görmemiş bir cellattan ne beklenir, sorma
Sorma her mevsimden beklenmedik yolcular çıkar
Çok uzak bir yola hazırlıyorum senden sorulsun
'HER AŞK BİR YANGIN'
ADLI TABLODAN AYRINTI: DÖRT

Beni benden ayırmayı yine de bilemezsin
Akşamüstleri bana demirleyen ölüleri
Her ölüyle biraz daha ısınırım bilemezsin
Sen şunu da bilemezsin, haziran olur
Biraz daha kaldırırım sıcak sancağımı
Yeri geldiğinde kundaklamadır açlık bile
Sen böyle iyisin beni soğutmadıkça iyisin
Sonra güneş bir kaçak gibi sokulur dünyaya
Aşka oruçlular acaba ne yaparlar, bilemezsin
Yok ki bizimle ilgisi. Bu başka bir sevinç
Usumu saran yılanlar öldükçe gelir
En açılmaz kapılar ardında bulur beni
Yarım kalmış bir kitaptan okurum ona
Bir resimde unutulmuş koşular ararız
Tutar seni sorar, üzer beni
Sen öyle iyi misin, bir çağ ötede
Bir Beşiktaş otobüsü beklerken ikimize
Sen sabırsız çocuk el sende, çınla
Ve uzat saçlarını, aşka tanık gerekmez
Sen yavaşça çocuk uzat saçlarını kanıtsız ol
OYA: BİR
Dalgın bir kama gibi gezerken yüreğimde sen
Kör bir direnmeyi yakıştım uslanmazım ben
Ya da uslanmazım astımda var: sıcak, ötecil
Kösele gibi kullandım beynimi ince iğnelerle
Uslanmazım, çağa ters bir engelim kendime
Dün ölenlere borçluyum içime çizilen boşluğu
Onlar dünü birer birer kırılan iğnelerime borçlu
Benden önce ipek bir tarla üst üste ekilmiş
Ben biraz Yemen'im biraz çöl ve Sarıkamış
Ben erkek ve dişi olarak suçluyum sonra da
İsteyerek kuruttum vahalarımı utanan da benim
Küfreden de, ağlayan da benim, gömülen de
Yalnızlığımı duvar halılarına çiziyorum şimdi
Ve Pisa'ya asıyorum onları tükürsünler diye
Suçlayan da benim deli uyumuna bakarak Venüs'ün
Yargılanan da benim, ip de cellat da. Hani
Her cuma uslanırım boynum zincirlere sığmaz
Ölüme secde ederken ağzımdan taşar da dilim
Sen senle başlayan yangın sanrısını alkışla
OYA: İKİ
Ellerin kanayıncaya kadar alkışla, uslanmazım
Aymaz bir yanım var hâlâ adımla boğuşup durur
Kanlı bir kucaklaşmadan doğan ebleh çocuk
(Şurada sabahlar onun olurum, ikiletmem
Çıkarır yakarım giysilerimi ardından
Seni unutmam, ama bir sen değilsin ki
Alkışlayan başkaları da var elleri tanrıça
Yokuş yukarı ve gülmez ağacı yanlışlığıyla
Ey kimsin, bu ben miyim sokak kokularıyla?)
Ey kimsin ve tanık ol ve gereken rüzgâr ol
Yenidenliğimle övün oraya bırak kendini
Akdeniz'e. Onun yedinci göbekten... boğduğu
Üvey çocuğuyum. Aslıma yakışan da bu! Yani
Yalnız tuzdan atlarım serinletebilir seni
Senin tuzdan atların da beni. Ama
Dağlar da dalgalar da ağlamaz ardımdan
Ben hep kendimi büyülediğimle kaldım
Aslımdan ayrıldım terim soğudukça
Ayrıldım çoktan, terliyordum kana sığındıkça

OYA: ÜÇ
Beni güneş terletti önce sonra demirden dağ
Sonra Moğollar, sonra Bizans, ellerim sonra
Ve Viyana ve başkaları bir bir sığındılar bana
Karnıma, yumuşak karnıma doldular akın akın
Uslanmazım. O dağlarda üşüdüğümde anladım nasıl
Kendimi büyülediğimle kaldım bir genel savaşta
Ve öfkesiyle kendi testilerini kıran yaramazdım
Ağıtlar gerekiyordu bana ve muştusu bilinenin
İhtilallere soyundum ardından: yal-nız-lık
Bütün şehlaları ardımda güzün ben boğmaca
Sana geldim açlığımı solgun çiçeklerimi getirdim
Sen al bu saçlarını başka mevsime git: eylüle
Ben kalamam artık hoşça kal, iyi geceler sana
Adımı yitirmedim daha çirkin kaldıysam da
Bir rengi bir çiçek adını aşka açık yanımı
Yitirmedim kabarık bir sözlükteki tedirgin yerimi
Onurlu bir ölüme hâlâ en büyük adayım
Gülen bir çocuğun kasılması diye anlıyorsam da ölümü
Yüreğim parçalandıkça büyüyen kayalar gibi
VE YANGIN SÖNDÜRÜCÜ
Belki
Kötümser bir şarkıdan doğmadı dünya
Değil demeyi bilen iyi bir yangın söndürücü
Son kez göğe baktı da doygun bir gece...
Değil aşkı göklerde bilen bir asker
Bir uysal, bir uygun, bir uygar
Belki
Kötümser bir şarkı oldu dünya
Kötümser bir şarkı dünya oldu veya
Düşleri deşen bir gelecek yorumcusu
Takar boynuna ateşten bir kolye
Değil umutsuz geleceği Afrika'nın
Zaten yoktur ne gelecek ne geçmiş: AN!
Çün sever ateşi yangın söndürücü: bir ölü
Asker: bir parça kavuşmak telaşı
Siyahi bir mutlu sondur belki: ölüm
Çün kırılacak zincir dağılacak halkalar
Kalacak izi çınlayın boşlukta yangının
South West African People's Organization

BİR TETİK BOŞLUĞUNDA

A. Nazif ŞAHIN'e
En bilge yalvacım yokuşlardır benim
Elçisi söz geçmez bir zifir karanlığın
Kristal bir sessizlikte olur her şey
Uzar da uzar da uzar da uzar
İnsanı bir uçurum kılan bu uzaklık duygusu
Her dile az çok sinen bu destan duygusu
Belki o sensin yaşamın tetik boşluğu
Hep mavi açan sıcak bir ayraç
Belki son ersin yenik bir ordudan
Bir bakışlık aşk bir cıgaralık zaman
Beyaz leke bir mutsuzluk betimine
Ay
Ay doğar çıtır çıtır okşayarak
Çok ellenmiş yanağını bir çocukların
Bir sokaktan öbür sokağa akar gece
Bir orospunun yeni yıkanmış sesiyle
Ay
Çatılardan şıp şıp damlayan kan
Besler kurumuş pınarını gözlerimizin
Beyaz beyaz alkol dumanı ah o
İçimizin vahşi vadilerini sorumsuzca gezen
Bildiktir o gececil sokak ürpertileri
Biz eski bir dilbilgisinin yeni çömezleri
Hep karamsar aşklara çalışan birinci tekil
Kırılan kalemlerle yarışırdık her güz eteğinde
Hep bir ve gibiydin ölümle aramda benim
Oysa'dır mutsuzluğum bir yol dilinde: bildin
Elbet elbet'tin karanlık çağlarda öğrendiğim

Bir dilbilgisinde bir çağ uyanır
Kim uyanır: ayaklar ve canhıraş güller
Nasıl bir başlangıç olur ve yazılmaz
Artık yazılmaz naylon alınlara yazgı
Bir âdem kendine el, öbür âdemlere
Kendini yıkamaz su, ateş kendini yakmaz
Ve bütün sözcükler bir anlamsıza çıkar
Adlarımız gibi, aşk gibi, gelecek gibi
Kalakalırız bir tetik boşluğunda soluksuz
Bir düşme ve yitme anı: sıcak tutar
Sarar çeliğin ve tanrının ıssızlığıyla
Diktatör bir aşk gelir kurulur
İflas eder dil, yere serilir yokuşlar
Neler, daha neler o tetik boşluğunda
Bir güvercin tüyü düşse çınlar ortalık
İkindi güneşleri çınlar, ölü diller çınlar
Çınlar yosun tutmuş silahsız yürek

Daha aşkları kovuşturamıyorlar azizim
Çalılara takılpı kalan güneş artıklarını
Ay hâlâ doğuyor zaman aralıklarından
Kutsal dokunuşun kösnül çırpınmasıyla
Gülşen'e sığınan her çocuk haklıdır
Yüreğini metal filizleri sarmış olsa da
Gülçin kül renginde çünkü Gülşen bülbül tekkesi
Bir adam terk edilir yaşamın tetik boşluğunda
Kalınır soluksuz, kalınır haklı, kalınır köşeli
Gülü kavramak zordur azizim ne de olsa
Uzaklaşma

DÜĞME

Aslında neyim, bütün akşamüstleri sorumlusu
Bir zinanın düşük ürünüyüm, ağılmaz beyin
Bir tapınağın ilk basamağı veya soğan zarıyım
Yırtık bir gülüşüm ki, hâlâ barut kokar ağzım
Güzel bir cinayetin henüz bulunmamış kanıtı
Üçle beşin ortasında dörtten başkayım
Sözde büyük gizlerle kaçtım kendime, neyim ben
Yeni ordular kuşandılar dillerine ben kaçtım
Neyim yani, herkes toplasın cinnetine başına
Uzun uzun beklesem karanlıklar da çiçek açar
Dönüşü yok baylar, gitti gider insan: kaçtım
Bak, kutsanmış bir güz bıçağı sarıyor ortalığı
Ya ben? Küçük sular gibi büyük denizlere kaçarım
Serseri bir balyoz gibi gelecekten, bir veya'yım
Aslında şuyum, belki son bir uyarı: klik
Yani, kentlerin bu upuzun gizlisinde en gizli
Aşk maşk, insan minsan, sen ben, tükürük hokkası
Baylar bayanlar eylüllerden damıtılanlar
Bir ki'yim, kınından sıyrılmış çift kesişli öpüş
Hadi hadi toplayın cinnetinize başınıza
Bir cıgara paketiyle atılan doğmamış bir dizeyim
Bütün yaşayan ölüler ölü yaşayanlar, ben...
Ben neyim, kentlerin gizlisinde kırmızı düğme

Yorumlar

İzleyici Neye Bakıyor?