YİTİK YANKI ÜSTÜNE SÖYLENENLER



 

  1. Yitik Yankı

            Bu yüzden yitiğiz biz, başka bir suçtan değil, tek cezamız umutsuz         

                     bir özlemle birlikte yalamamız Dante, İlahi Komedya , Cehennem IV/40

Yitik Yankı, doğumuna tanıklık ettiğim bir çığlıktır. Kimbilir, belki de Karadaş’ın “d”sindeki vurgu’nun çoğunluk tarafından vurgusuzca söylenmesi Muammer’in şiirlerinde vurgu’nun işlevini öne çıkarmaktadır. Hemen hemen tüm şiirlerinde gizli bir silah gibidir vurgu, hiç beklenmedik bir anda, hiç umulmadık bir yerden imgelerle dans eden okurun usuna bir balyoz gibi iner, artık okur için inanç adına ne varsa paramparça olur, han gi tanrı’nın, hangi ideolojinin, hangi düzenin, hangi -izm’in bekçisi olursanız olun koca bir HİÇ’e dönüşürsünüz. Size keyif veren şeyin tıpkı bilgi gibi, artık yalnızca kuşku olduğunu fark edersiniz. Yitik Yankı anamalcı’nın parayı terletmesinden daha çok terletir sözcükleri, üzerlerine yüklenen anlamları yalıtır, sözcüklerden kurulu kavramları yadsır, yalnız sözcükler de değil, tüm noktalama imleri de öyle güncel yazında olduğu gibi rastgele kullanılmaz, gerçek işlevleri ile şiirde yer alır. Yitik Yankı arı bir Türkçedir. Anadiline yabancı bir çoğunluğun anlaması beklenmemeli, hele hele imgelere yüklenmiş anlamların açımlanması ise bilgelik gerektiren bir okuru gerekli kılıyor. Yitik Yankı’nın imgeleri evrenseldir. Olimpos’un zirvesinde yer ve gök tanrı ve tanrıçaları ile söyleşir, Pegasusla yolculuk yapar, Sarı Nehir’e akar, Dedem Korkut’tan masallar dinletir, İspanya’da anarşist, Rusya’da komünisttir. Nemrutta Zarathustra ile dolaşır, Hayyam’la kadeh tokuşturur. Âdem ile Havva’yı buluşturan odur. Yitik Yankı umutsuz bir özlemle birlikte yaşar, asla güncelin duvarında yankı bulmaz, onun vatanı ÖTE’dir. işte bu yüzden YİTİK bir YANKI’dır. Yitik Yankı’dan keyif almak istiyorsanız bugüne dek sahip olduğunuz tüm inançlarınızı terk etmek zorundasınız! Çünkü Yitik Yankı Çelişki’nin bilgece anlatımıdır.

Salih Çardak

RAMİS DARA L "YİTİK YANKI" HAKKINDA YAZDI:

İŞTE BİR HAZİNE: "YİTİK YANKI"!

Dergide (AKATALPA, Haziran 2020) ilk kez Ramis Dara'nın uzunca bir incelemesini karşılıyoruz, ilk kez Muammer Karadaş hakkında: (Hüseyin Peker)İŞTE BİR HAZİNE: "YİTİK YANKI"!

Ramis Dara

Muammer Karadaş'ın (1960) beş şiir kitabı bir arada "Yitik Yankı" adıyla yayımlandı −Klaros Yayınları, 2020. Bir "Toplu şiirler" kitabı bu. Dördü daha önce yayımlanan kitapların, beşincisi ve yenisi, 478 sayfalık bu toplamın sonunu oluşturuyor.

*

Şairin 20'li yaşlarında yazıp 4 bölüm halinde sunduğu 19 şiirini bir araya getiren Aşkta Sakınmak Olmaz (1988) adlı ilk kitabı, ölümlü insanın yeryüzü konumuyla toplumsal sorunlardan kaynaklı bir atmosferi yansıtıyor, kabaca. Parçalı, kopuk, sayıklamalı anlatımcı, lirik, iyi bir Şiir havası sunuyor okuyana hemen.

Kitabın adı, bağlamsız düşünülünce, cinsel çağrışımlı aşkı akla getiriyor gibi biraz. Ama kitapta geçtiği şekliyle vebağlamında değerlendirince, bunun bir tür toplumsal adanmışlıkla ilişkili olduğu görülüyor. Şu dizeler durumu belki tam göstermese de:"Sakınmak gelmedi elimizden boynumuzu // Aşkta sakınmak olmaz, olursa aşk olmaz" (s. 24).

Öte yandan, toplu şiirlerin adı, "Yitik Yankı" da, nüve olarak bu ilk kitapta saklı gibi duruyor: "Kimse böyle şarkılar söylemiyor artık / Sen koyakların bana geri verdiği sessin" (s. 73). Yankı, bir engele çarparak geriye dönen ve ikinci kez işitilen ses, bilindiği üzere.

Kitapla ilgili kısa kısa:• Benim için şah dize: "Yaslan da gidelim ey kıyı, üşümüşsün" (s. 27).

• Sihirli sözcükler: "ırık" (5 kez) ve "elma".

• İlginç uyak (kendine özgü, belki kekre, az rastlanır, o yüzden güzel): "...kama / ... üstüme" (s. 53).

Hem ırık'ı alıntılamış olalım, hem de gizli toplumsal damara işaret olsun diye: "Yaralı bir duruş gibi sızıyor ülken / Kırık kapı ırıklarından, çatlak testiden" (s. 19).

*

İkinci kitap Bir Tetik Boşluğunda (1998), varolandan hoşnutsuzluk, onunla yetinmeme, sınırları zorlama, tabukırıcılık ve bir arama kitabı olarak başlıyor. Ve başlayış o başlayış: "Değil" bölümü, dolu dolu, kallavi bir kitapboyutunda. Sonraki "Yangın Çıkarma Rehberi'nden" bölümü daha insaflı neyse ki, ama bu da ilk bölüme göre gölgede kalıyor haliyle biraz. Ve son bölüm "Öte Öte Öte".Evet, burası "değil"; "öte".

Hedefe varıldı mı? Tetik boşluğu alınırken neler düşünüldü? Ayrıca hedef neydi-kimdi? İçinde mi şairin, dışında mı? Birkaç yerde ipucu var tabii."Öte Öte Öte - XVIII."nin italik yazılı alınlığı ya da alt başlığı şu:

"Kendimi Arıyorum, Bulduğum Yerde ya Vuracağım ya da: Öte..." (s. 184) "Redd-i hayat, seçenek sayılmıyor, niçin?" (s. 178)

Sayıklamamsı, kopuk, lirik anlatımı iyice amorf hale gelmekten, dağılmaktan, arada bir ya da sık sık, tekrarlar kurtarıyor. Sıkmayan batmayan bu tekrarlar çimento işlevi görüyor. Şiir bitişlerinin açık uçluluğunu da, tekdüzelik oluşumunu engellemesiyle, ilginç ve değerli buluyorum. Belki biraz öznel bir kitap özeti vermek istiyorum burada: Neyi bulduysan, aramaya devam et; o değil! Ve tabu kırıcılığa da devam...

Muammer Karadaş, dış dünyadan biraz kopuk, beyniyle yüreğindeki hesaplaşma sonuçlarını dile getiren bir şair konumunda, bu kitapla, iyice. insanı ve anlamını, bütün anlamları kırarak bulmaya çalışma eylemi içinde. Toplumsallık neredeyse yok, insanlık durumu, varoluş sorunu tek gibi; ancak arada 1990'ların başında reel sosyalizm umudunun çöküşü, kimse tarafından unutulmamalı, şiir okurlarınca da.

"Öte Öte Öte" dizi şiirlerinin XIV.'sünde "önemsenen her şeyi", "bütün değerleri" "çöpten" topladığını, ama her şey gibi bunun da "anlamsız" (s. 179) olduğunu söylüyor şiir kişisi.

Alıntılar:

"İnsan olmaktan yorulduğumu anladım" (s. 195)

"Bütün dinlere seçenek öpüşlerdir yalnız" (s. 144)

"Ama birçok şey söyleyerek / Hiçbir şey söylememeyi yeğledim." (s. 175)

"Lirizm, herkesin ortak açmazıdır." (s. 177)

Kitabın havasına pek uymasa da, bağlamından uzakta ve konu dışındakilerin, duygucuların, uzak ilgililerin dikkatini çekecek bir dizeyi de kaydedelim geçerken: "Düşerim masaya bir gün bir cıgara külü gibi" (s. 189).

*

Şairin 41-43 yaşlarında yazdığını vurguladığı ("2001-2003" üçüncü kitabı Bütün Zamanların Yabancısı'nda (2012), Dante'nin Cehennem ve Araf'ında gezmeye devam ediyor gibiyiz. Ama bu kez yaşanan güncel Anadolu coğrafyasına göndermeler de var biraz. Ve Turgut Uyar'dan, Metin Altıok'a, Ahmet Haşim'den, Yahya Kemal'den Can Yücel'e, Necip Fazıl'a, Divan şairlerinden Karacaoğlan'a ve daha sayısız... şairden selamlar, göndermeler, kısa alıntılar eşliğinde. "Bu kitapta, artık herkesçe bilindiği varsayılan birtakım dizeler tırnak imi (" ") olmadan kullanılmıştır." (s. 302)açıklaması bulunuyor kitap sonunda.

Bence bu kitabın göndermeleri üzerine, ya da doğrudan alıntı yapılan şairlerle ilgili, bağımsız bir araştırma yapılmalı. Ya da belki de bunu şairinin kendisi yapmalı. Böyle bir çalışma kitabı, kitaptaki şiirler toplamını zenginleştirir; ondan bir şey götürmez bence. Bu çalışmayı şairin yapıp yayımlaması daha yararlı da olabilir, hem kendi kitabına katkı sağlar, yorumları zenginleştirir; hem de, bu tırnak işaretsiz alıntı yapmanın internet ortamında şiire yabancı hevesliler elinde dejenerasyona uğraması engellenmiş, bunun özel bir durum olduğu vurgulanmış olur.

Önceki kitapta yoğunlaşan, akla, biraz Edip Cansever'i, sonra belki daha az İsmet Özel'i getiren, hayatın bütün alanlarına, anlamlarına sonsuz saldırı, sert eleştiri, sorgulama havası, bu üçüncü kitapta tavsamıştır. "Plastik zaman", (s. 222), "plastik ömür" (s. 258) kabullenilmiş gibidir.−5. kitapta da "plastik bir kalabalık" (s. 442) geçecektir.

Alıntılar:

"Uygarlığın köküne kibrit suyu! Bütün tanımlara ölüm!" (s. 265),

"Unutma, karanlık, senin kisven ve kimsendir." (s. 283),

"Sorun cinsimizdi, insan kalıbında dökülmüş olmak." (s. 284).

Şairlerin biliciliğinden söz edilir zaman zaman. Burada başka tür bir bilicilikle karşılaştım adeta ben de. Dante'yle ilgili cümleyi kurduğumda kitabın başlarındaydım. Sonlara doğru Dante gerçekten karşıma çıkmaz mı (s. 280); ama bunu, kendi biliciliğimle değil, şiirin sezdirme gücüyle açıklamam gerekiyor tabii ki.

*

4. kitap Issızlıklar, Yalnızlıklar, Umarsızlıklar'ı (2017) şair, ölen ana babasına adar, kitap da, prolog (öndeyiş) gibi sunulan Anası Ölen Çocuk şiiriyle açılır. Asıl şok edici sürprizse, kitabın ilk bölümü "İlkyaz Mırıltıları"dır. İlk 51'ini Akatalpa'nın Haziran 2011, Ağustos - Eylül - Ekim 2015 tarihli dört sayısında yayımlama şansı bulduğumuz, 100 adet özel haiku var burada. Haiku adı hiçbir şekilde kullanılmasa, hatta ima bile edilmese ve vezni tutmasa da. Doğanın uyanışına ilişkin hoş, yumuşak, yarısı susularak söylenmiş, yazılmış gözlemler, duygulanımlar, düşünümler bunlar.

Haiku alıntıları koz helvası yerine geçer; oylumu ve ayrıca bağlamı gereği, büyük bir atmosfer sunmuyor gibi gelebilir; bunu göz önüne alarak okumakta yarar var:

Tan

Rengi bir kımıltı bir kımıltı

Taze otlarda



Yüzyıllık bu

Gelinlik giymiş elma ağacı

Minicik bir çekirdekten

"Başrolde Hüzün" bölümü de önceki kitapta başlayan dinginliği sürdüren, bunu biraz daha belirginleştiren şiirlerden oluşuyor. Hatta burada, muhtemelen yeterli sertlikte olmadığı için, ilk iki kitabında elediği, eski şiirlere de yer veriyor, şair.

Son bölüm "Issızlıklar, Yalnızlıklar, Umarsızlıklar"a adını veren 10 bölümlük uzun şiiri de Akatalpa'nın Şubat 2016 tarihli sayısında yayımlamıştık. İlk iki sert kitabın havasıyla uyumluluk söz konusu burada. Daha doğrusu bu şiirde o sert dünyanın içyüzünü görür gibiyiz biraz: Reel sosyalizm düşünün sona erişinin yansımaları. O sert şiirlerde, toplumsal sorundan çok varlıksal sorun söz konusuydu oysa. Demek ki varlıksal sorunun arka planında da, o yıllarda az çok hepimizin yaşadığı bir toplumsal düşbozumu varmış.

"Bir zamanlar devrim filan yapacaktık, kurtaracaktık dünyayı zulümden" (s. 390).

Kitabın bu bölümünde Adnan Satıcı Anıtı adlı bir şiiri de var Karadaş'ın, yine Akatalpa'da (Aralık 2009) yayımladığımız. Ben sevgili Muammer Karadaş'la Adnan Satıcı'yı, Ahmet Erhan'ın okul arkadaşları olarak tanımıştım, Ankara'da FRTEM'de, Hüseyin Ferhad'la radyo metin yazarı olarak çalışıyorken. Üçlü Gazi'nin Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okuyorlardı. Sevgili Adnan konuşkandı, ama Muammer biraz suskun, hatta içe dönük biriydi. Bir Tetik Boşluğunda kitabındaki Bir Ayrıkalış Balladı şiirinin sonunda "(Ankara, Büyük Ekspres; Ahmet Erhanlı, Behçet Aysanlı, Adnan Satıcılı, Tevfik Şenyuvalı... günler)" (s. 124) notu vardır. Ahmet Erhan adı sadece bu notta ve böyle geçer. Her iç dünya ve şiir özeldir; bir noktaya kadar gidilir ve oradan dönmek gerekir, ötesi gereksiz aşırı yoruma girer.

*

Toplu Şiirleri tamamlayan 5. kitap Uzun Bir Siyah'ta (2020) birbirinden epey farklı sayılabilecek dört bölüm var. İlk bölümün, dolayısıyla kitabın da ilk şiiri, İlkyaz İlk Aşk'a, izninizle özel ve öznel bir işaret koyuyorum: Benim son yıllarda artan doğacıl dünyamı da kapsadığı için.

İkinci bölüm'de Sivas yangınında yitirdiğimiz Türkçenin ve Türkiye'nin yüz aklarından Asım Bezirci, Metin Altıok ve Behçet Aysan'la ilgili birer şiir var (Temmuz - Ağustos - Eylül 2018 tarihli Akatalpa sayılarımızda yayımladığımız); üçüncü bölümde gazel, rubai gibi klasik türlerin çağcıl örnekleri bulunuyor. Kitap ve dolayısıyla toplu şiirler, son bölüm "Eskici"deki 16 parçalık ironik eleştirel Eskici şiiriyle kapanıyor

.Bir uzun şiir yolculuğunda yer yer doyum - dolum noktalarına ulaşır gibi olur, endişelenebilirsiniz. Ama sevgili Muammer Karadaş ne yapıp yapıyor, adeta şapkadan tavşan çıkarıyor ve yeni bir heyecan dalgası yaratıyor. Kitabın sonundaki bu parçalı ironik şiirler toplamı, bence çok hoş, hatta harika bir kapanış oluşturuyor...

*

Başta sihirli sözcük olarak verdiğim "ırık" sonradan gündeminden düşüyor şairin, ama "elma" kitap boyunca sürüyor. Hatta son kitapta da adında elma bulunan iki şiir yer alıyor: Elma Sofrası ve Elmadan Önce. Elma, Adem ile Havva'nın cennetten kovulmalarına yol açan yasak meyve olduğu gibi, ünlü Troya'nın yıkılışına yol açacak olaylar zincirinin başlangıç halkasını da oluşturur bilindiği üzere. Paris'in elindeki elmayı üç güzellerden Afrodit'e vermesi ve sonrasında güzeller güzeli Helena'nın aşkını kazanıp onu kaçırması, bunun üzerine suyun öte yakasından öç almaya koşup gelen Akhalar ve Anadolu için büyük yıkım! Neyse ki bu tarihi ve mitolojik yıkımdan İlyada ve Odyssseia destanları doğar. Batılı yorumculara göre "elma küresel şekliyle, dünyasal arzuları ya da bu arzuların doyurulmasını ifade eder" (Jean Chevalier - Alain Gheernbrant, Dictionnaire des Symboles,Paris, Onzième réimpression: 1990).

Muammer Karadaş da, "Evet inanırım (...) çürüyen elmanın/ kütür kütür elmalara gebe olduğuna" (s. 213), "Sulu bir elma kadar çekici, hem de karanlık" (s. 425) gibi dizelerle bu yorumdan çok uzakta durmuyor sanıyorum...

Yitik Yankı'daki şiirlerin ve belki elmanın, öteki izleklerin yeni yorumlarını, şiirleri dikkatle ve özenle okuyacak şu gelecek meçhul okurlara bırakarak ayrılıyorum huzurlardan.

Muammer Karadaş'ın toplu şiirler kitabı Yitik Yankı'yı (Klaros yayınları, Nisan 2020) oluşturan kitaplar:

Aşkta Sakınmak Olmaz , Cem Yayınevi, Istanbul, 1988, 80 s.,

Bir Tetik Boşluğunda, Öteki Yayınevi, Ankara, 1998, 112 s.,

Bütün Zamanların Yabancısı, Yeniyazı Yayınları, İstanbul Şubat 2012, 96 s.,

Issızlıklar, Yalnızlıklar, Umarsızlıklar, Öteki Yayınevi, İstanbul 2017, 108 s.,

Uzun Bir Siyah, Ankara, Klaros Yayınları, Ankara, Nisan 2020, 78 s.

AKATALPA, HAZİRAN 2020, 246. SAYI

Yorumlar

İzleyici Neye Bakıyor?