YENİ ŞİİRLER (YİTİK YANKI'DAN SONRAKİ ŞİİRLER)
SONYAZ
Eyüp Sultan Mezarlığı’nda gölgeli çıkan bir resimdik
Eğilip öperken seni sinsice, çiçek açardın birden
Bin bir renk ve kokuda bin bir yerinden utanmazdın hiç
Hemencecik otururduk sofraya bulduk mu bir kuytu
Bir merhamettin evet çölde susuz kalmış bir çocuğa
Gözlerin bir denizcinin coşkusuydu karada
Her çınar gölgesinde tutuştururdu kanımı ah
Aklımı uçuruyor rüzgâr, bahar eziyor gözlerimi
El atmazsan bedenime, döner mi hiç kösnünün dili
Ateşe vermek için ortalığı birkaç kibrit yetmez artık
Biliyorum bitti damarlarımı yırtan o uzun kasırga
Başka bir dünyaya uyandım, hem yorgunum hem kırık
Ardımı bırakma, bırakma ardımı kaçsam da senden;
Elbet her çocuk doyar enikonu şu yağma olmasa
Ah camlarıma vuran güneş ısıtmıyor artık beni
Dilimdeki kuşlar ötmüyor, kelebeklerin anısı kaldı
Akıp gitmiş sanki onca acı, mermerden oyulmuşum da
Su tutmaz toprakmış da yaşamım, hiçbir iz bırakmadan
Kendini anımsamayan kuru bir dal, acı poyrazda
Çölün memesinden lıkır lıkır emdiğim gelecek
Hiç gelmeyen bir gelecek göz göz olmuş yüreğimde
Ceviz yaprağı ovdum, tuz yaladım, gül budadım
Tükettim bütün avunçlari, yakarışları, umuşları
Yoğun karanlıklara gömülmüş, ne yaşadıksa seninle
Ne anımsayış, ne düş, ne de bir iz o çılgın buluttan
Eritiyor zaman her aşkı umutla yontulan ince ince
Baharı yüklenmiş götürüyor mutsuz bir haziran
Bırakıyor boşluğa İnanna tasmasını Temmuz’un
Ağustos ne kadar kısa , sanki demir attık eylüle
2019/2020 Muammer Karadaş
Akatalpa, Haziran 2020
BİR SOKAK İMGESİ
Gün aydı, sokaklar giyindi eski biçimlerini
Köşe bucak kesişti, üçgenlerle beşgenlerle
Çöpçüler sıvıştı kangren bir gelecekten
Beyinleri ekşimiş, yürekleri solup kavrulmuş
Ana babalar durakların kuytularına sindi
Gün aydı, sokaklar giyindi eski biçimlerini
Bir yanda teneke saksılarda aşk sarmaşıkları
Bir yanda, geceden kalma sarhoş kusmukları
Bir duvarda gölgesi kalmış bir cinayetin
Öbür duvarda İsa kutsuyor geleceksizleri
Gün aydı, sokaklar giyindi eski biçimlerini
Birazdan bakkal amca bileyecek sivri dişlerini
Halis Amca’nın gelini, tutamayacak dilini
Sarkıtacak pencereden akıtacak irinini
Geceden kalma doyumsuz ve dahi mutsuz
Gün aydı, sokaklar giyindi eski biçimlerini
İşe gitmeyecek bu sokaktan kimse, iş yok ki
İşsizler atacaklar kendini kaynar kazanlara
Buharlaşıp uçacak yıldızlara bütün verimleri
Sokak takılacak dev bir ceviz ağacı dalına
Gün aydı, sokaklar giyindi eski biçimlerini
Sokak dediysek sözün gelişi, yok öyle bir şey
Dev bir ceviz ağacında sallanıp durur sokak
Memede bebekler kuruyup kalmış çiroz gibi
Çocuklar evlere mahkûm, bembeyaz birer ceset
Gün aydı, sokaklar giyindi eski biçimlerini
Sokak güneş doğar doğmaz başladı yaşlanmaya
Her şey hızla değişiyor ya da değişmiyor hiçbir şey
Sokak yoksul, sakat bir dilenci gibi adım adım
Sallanıyor dev bir ceviz ağacında gülünç bir uçurtma
Sokak sokuluyor kıllı apış arasına yaşlı bir orospunun
Serilip kalıyor bitik, kara düşler morguna, unutuluyor
Sokak için çok geç artık, ot bitmiyor hiçbir köşesinde
Sen utanmaz düşlem, sen öncesiz büyük beklenti
Gelme, kalmadı seni bekleyenlerden kimse, gelme
Gelme
Şubat 2021/Çeşme Muammer Karadaş
NE UZAK NE YAKIN
Uzak, karanlık, yoğun, ısınıyor
Beklemiyor kimse, çoktan ıradı diye
Oysa iki kişi arasında, iki kişiden birini
O bir tansık oysa umulmaz bir anda
Akşamdı sabahtı, yazdı kıştı; salındı
Çok yoğun, bakarken içeriden dışarıya
Kırılgandı kemikleri güve yemiş aşkların
(Hiç dostum olmadı eski aşklarımdan)
Uzardı kısalırdı, ateşlerde sınanmıştı
Sövgülerle anlamlanmıştı gölgelerde
Uslanmaz bir hayalet, alacakaranlık sevisi,
Yakındı; solurdum, terlere börterdi
Eğri büğrü bir çizgiydi, seslerimizden örülü
Kısacık bir tarihti, az gitmiş uz gitmemiştik
Ucu yitik yumak, kördüğüm olmuş sokak
Tökezlemiş kısrak düşülkeye varamadan
Çok yakın çok uzak, elbirliğiyle ıpıslak
Karanlıktı duvarlar, ses vermezdi herkese
Suçtu, karanlıkta oluşurdu veya mayısta
Çoğunca iki veya üç kişi arasında eliptik bir düzlemde
Git deriz gitmez, kal deriz kalmaz kızgın bir makas
Durur aşkla ayrılık arasından kızgın bir makas
Durur etle kemik arasında, sabırsız ve uslanmaz
Uygarlık güldürmez içinden geçeni ne uzak ne yakın
Hele gözlüklüysen, tıraş olmaya zamanın olmamışsa
Uygarlık nasıl utansın, ne gölgesi var ne de yansısı aynalarda
Taze bir çörek gibi parlaktı, uzaktı hem de nasıl yakın
O şimdi yılkı, karanlıktan sonra aydınlıktan önce
Çifteler durur boşluğu kızıl bir kuğuyu anımsayarak
Karanlığın liflerinden örülmüş çağdışı bir sepet kim bilir
Gezinir belki Nil’de, üç ölü arar onu, çoktan konu dışı
Şubat 2021, Çeşme Muammer Karadaş
SOYUT ŞİİR
Kalbimi yardım şöyle bir göz attım içine
Teşrih masasında çılgın bir doktorun
Suç ve sonuç ortada, ne katil ne maktul
Bir Araf gezgini boyutsuz, beyaz karanlık
İnce ince bakmayı bilen için yaşlı bir ahır
Midesiz bir tırtıl kemire kemire beynimi
Delikli peynire çevirmiş sarımsak kokan
Kim ki durur ayakucumda hiç acımam ona
Üstüme gözü çıkarılmış geceyi ser durma
Yetişmeden ardından o çilekeş topal katır
O kalp ki ne ucubeler sığınmış ne umutlarla
Birikmiş kurtçuklar, dilinle yoklasana
Benim kalbim belki de senin kalbin, kokmuş
Hiçbir uyuz köpeğin dönüp bakmadığı
Hiçbir kasabın sahip çıkmadığı, tüysüz kasabada
Olur ya, Bedri Baykam’ın peçetesi çıkar ortaya
Yanarken bu çıtkırıldım kasaba enine ve boyuna
Ya da Chagall’ın Mirat’ı yakışır mezar taşıma
Gömmeye hazır olduğumda o şanlı kalbi
Bir köy düğününün ardından gerdek odasına
Şubat 2021, Çeşme Muammer Karadaş
YAZ BİTTİ
Tamam, haydi kucakla şu umut kaçkınını
Nice gömüler bulsun bitek tarlasında bedeninin
Islak anızlarda yuvarlansın kıpkızıl bir akşamda
Gölgeli bir koyak bulsa oraya kazacak mezarını
Yüreğinde bir fil ki oturmuş üstüne düşlerinin
El değmemiş bir koyak bulsa oraya kazacak mezarını
Tamam, şimdi kucakla bakalım şu kent kaçkınını
Ardıç ağacına tünemiş bir uçurtma eskisiyim
Oysa kurtlu elmaya sevdalıyım ben kara yazgılı
Ne takvim yaprakları ne akrep ne yelkovan
Savrulup duruyor ıssız rüzgârlarda, sevdalı
Kösnül bir çift dudak bulsa oraya kazacak mezarını
Tamam, durma kucakla şu kendinden kaçanı
Hep kendiyle savaşıyor her kuytuda kılıç kalkan
Ne derseniz deyin her şey gözkürede olup bitiyor
Gülüşünde beliriyor ağızının deli perşembesi
O hain gülüşün var ya bir açıyor, sonsuza dek kızıl
Şişenin dibini bulsa oraya kazacak mezarını
Şimdi susma zamanı ey çekirgeler yaz çoktan bitti
24/25 Ekim 2020, Çeşme MUAMMER KARADAŞ
ULU İMBATLAR ÜLKESİ
I/
Çok da kök salmamalı insan, gitmeli
İster deve sırtında, ister Anka
Koyup da parmağını haritaya kapatıp gözünü
Çok da savaşmamalı insan kendisiyle
Alşıvermeli tez elden yabancılığına
Kanımızda fokurdarken kıpkızıl umut
Yüreğimiz sıfır kilometre, çarparken
Henüz yolculuğa ve aşka dönerken dilimiz
Ağaçları köklerinden devirirken dişimizle
Yemekle içmekle iyi değilken aramız
Kimimiz ışığı, ırmakları kimimiz, kimimiz
Dolayıp bileğimize kendi yazgımızı
Düşmeli yollara uzun ya da kısa,
Kuşların düşlerinde ya da dişlerinde geçmişin
Balkıyan balıklarla yoldaş kızgın güneş altında
Deniz altından mı siya siya, hele düşelim bir yola
II/
Elbet karışık usumuz, kalmadı ki hiçbir yer
Ele geçirildi yeryüzü soluk benizlilerce
Gidelim gidelim de nereye ustura ağzında
Gidelim de jilet sırtında, aşk divanında
Önce deli uslu kararlar mı alsak, sonra
Beklesek mi uzun deli rüzgârı, yollar mı yapsak
Ulu dağlardan aşan kılavuzlar mı bulsak
Kervanı yolda mı düzsek, bulutları mı süzsek
Kuzeyde yıldız mı arasak, utkulu ve yenik
Deneyelim kanımız şoruldarken Niyagara gibi
Deneyelim oğul uşak, kavim kardaş bir olup
Olur mu eğleşmek şunu bunu beğenmemek
As’lolan gitmek dere tepe dağ bayır demeden
Gitmek as’lolan kılavuz edip kanlı Venüs’ü
Çakırdikenler, kıygınlar, çöl sıcağı, barut kokusu
Leş yiyiciler, akrepler, çıngıraklı yılanlar, azgın faşistler
Kesse de yolumuzu karanlık eşkıyalar geçitlerde
Gitmek, yalnız gitmek Ulu İmbatlar Ülkesi’ne
Ulu İmbatlar Ülkesi dişle tırnakla kurulan
En azgın dikenlerden temizlenip umutla kıvançla
Ulu İmbatlar Ülkesi, yapıtaşları kızıl düşlerimizden
Hele bir varalım isterse göğsümüzü yırtsın soluğumuz
Kanırtsın aklımızı umarsız sorular, yılgın soytarılar
Hele bir varalım da hele bir varalım da…
2019/2020/2021 Muammer Karadaş
KOR
An gelir komşu da yara olur
Derin karanlıkları olana
Birden erir elini uzattığı her dal
Kalbi kırılanın, acının bağında
Yetişemedim kervana, çoktan vardı hana
Adın var, adının dikenli harfleri var
Dilimi kan revan içinde bırakan, adın var
Benimle geride kalan, umarsız, yorgun
Bir de sesim var acının ışığıyla örülmüş
Herkesin gizli bir düşü vardır, sırasızdır
Takılır kalır dişlerine azgın zamanın
Kimi orada yaşar, yavaşça dönüşür kora
Kimi eşer bağrını, basar koru oraya
Muammer Karadaş 2020/2021 Çeşme
ALTMIŞ YAŞ LİRİKLERİ
I/SIKILMAK
En azından çiçek açmış, hiçbir şey olmamışsa çiçek açmış
Demek yaşıyoruz, hâlâ sürüyor bu saçmalık, bak çiçek açmış
Demek ölmemişiz, demek her şey bitmemiş henüz
Yalnız da, yaşlı da, yoksul da olsak, yoksul da olsak
Yaşıyoruz demek, demek çekilecek çok acı var daha
Sürülecek tarla, ekilecek tohum şuraya buraya
Evet, ama sıkılacağız, ahşap raflardaki tozlar gibi
Sıkılacağız, daha çok sıkılacağız, masa başında
Bak ne tuhaf, sıkılır mı insan hiç elinin altında kâğıt kalem
Ya nasıl sıkılır insan siyah beyaz, üçgen içinde dörtgen
Sıkıntıdan kuyruğunu yer yılan, ırmak sıkıntıdan bulanır
Ah, ateş tarlasında gelincik, açmadan solar sıkıntıdan
Ah evet, çiçeklerden gelincik sıkılır en çok en çok
İnsan gözünü dört açmazsa bu dünyada ölür sıkıntıdan
Sıkılacağız evet, daha kim bilir ne kadar, ne kadar
Ne kadar da belli sıkılmamızdan belli yaşadığımız hâlâ
Barış uğruna savaşmamızdan, sivri dilimizden belli
Özgürlüğe tutkumuzdan onu yitirme pahasına,
Şundan belli Nâzım dedi diye, dedi diye Nâzım
Gelecek için zeytin ağacı dikmemizden en son ânımızda
Demek yaşıyoruz henüz, delirmemizden belli çocuklar için
Delirme yetimizden, gelincik tarlasında ateş üflememizden
Bak açmış pembe beyaz, kuru bir yaz akşamında avuçların
Sıkılmış da okşuyor şafağı, geleceği olmayan yorgun şafağı
II/BİZ OLMASAK
Sıkılsak da boş durmuyor içimizdeki delişmen çocuk
Yeri geliyor sövüyor neresi gelirse, gidiyor çağrıldığı her yere
Kim çıkar alanlara biz olmasak soğutmadan arayı
Kim seyreltir acıyı aşkla maşkla karıştırarak
Kim mezar başlarında kaldırır yumruklarını biz olmasak
Kim taşır haykıran o pankartları kızıl meydanlara
Biz olmasak kim yığılır üst üstü kurşunlarıyla hainlerin
Biz olmasak kim sürer atlarını şaha kaldırarak
Çok ıraklara sapa yollardan, izinsiz hiçbir erkten
Ağzı köpüklü devrim atından düşse de yeniden yeniden
Kim okur kim yazar, öksüz kalır onca yapıt
Kim tükürür suratına zalimin, kim üfler yüreğine korkanın
Demek yaşıyoruz hâlâ camları buğulandıran soluklarımızdan belli
Kim ağlar koyup meyhane masalarına başını
Kim tas tas hüzün ısmarlar karşı masalara yüreğine kıyıp da
Hâlâ yaşıyoruz demek küfrü meze yapmamızdan belli
Bir yoksul ömrü meze yapmamızdan belli rakıya
Belli belli kalkıp gidenlere eyvallah etmemizden belli
Ummamızdan belli hâlâ bu yaşımızda
Çıkrık başına oturup eğirmemizden belli sevinci
III/HÂLÂ
Yaşıyoruz şundan belli, her gün yeniden yeniden
Kendimizle bir düelloda bulmamızı kendimizi
Saç sakal bırakıp, koyu gözlükler takmamızdan
Çaldığımız ıslıktan belli dikenli tellerin ötesine
Çok değilse de var daha yiyecek kuru ekmeğimiz
Birkaç zeytin, biraz beyaz peynir, bir dilim kavun masamızda
En azından çiçek açmış, hiçbir şey olmamışsa çiçek açmış
Sıkılmamıza aldırmayan bir yanık karanfil
En ilgisiz anlarımızda durup durur başucumuzda
Uyuyup uyanmamızdan belli delik deşik düşlerden
Yürek atışlarımızdan karanlığın ortasına patlayan
Hâlâ utanılacak günahlar, yargılanacak suçlar hâlâ
Demek yaşıyoruz hâlâ acıkmasından belli bedenimizin
O en ateşli sevişmelerden sonra koyup gitmemizden
Çiçek açmış bir sevgiliyi bırakıp ardımızda deli gibi
Bir papatya tarlasında kor gibi gelincik hey yavrum
Ürpertmesinden serin bir ilkyaz yelinin
Buruk da olsa gülümsememizden belli şuna buna
Durup dururken kasılmamızdan bir kahkahanın ortasında
Çatılması kaşlarımızın en küçük bir haksızlığa
Şiir dokunuyor ya; müzik de öyle, resim de dingin yüreğimize
Düşülkeler düşlüyor; hâlâ, demli çaylar, sade kahveler içiyoruz
Yol yordam öğreniyor, insan içine çıkıyor, sofralara oturuyoruz
En çok da hâlâ rakının âlâsını aramamızdan belli, yaşıyoruz
Yani yaşamak dediysem eskisi gibi her ânı dolu dolu da değil
2020/2021 Çeşme, Muammer Karadaş
Yorumlar
Yorum Gönder