SU GÜNLÜĞÜ

SU GÜNLÜĞÜ

Civar,28 Ocak 2002
Her şeyin böyle olacağını biliyorduk.
Böyle olmasını istemiyorduk ama.
Zaten her şey durduk yerde böyle olmadı.
Buna neden bizdik; biz,
kendimize bile başkaldıracak kadar asiydik.
Aslında her şey birtakım imgeler uğruna yaşandı.
İmge, tanrısaldı kuşkusuz;
o nedenle de engellenemez biçimde ele geçirmişti bizi.
Hep olduğu ve yaşandığı gibi düşlerdeki suyu arıyorduk.
Su, aslında belki yoktu; biz bunu sezmiyor değildik.
Ne var ki, aramak, bulmaktan daha değerliydi.

Civar,22 Ağustos 2002
Şunu da yazayım kara tarih defterine:
Sorun yolda olmak, yolu bulmak,
yolda sınanmak değildi.
Sorun cinsimizdi, insan kalıbında dökülmüş olmak.
Unutkandık, mühürlü.
Hürdük, hürlük sığ sularda derin dalmak.
Zamandı, zamanın bize zar attığı.

Bak, bunu da gördük:
Belleğin bellemek olmadığını, sivrisinek caz.
Da dahası da var:
gitmek yorgunluktur, Allah'ı inkâr etmek;
ve durumu, aslında ne kadar sıradan,
yaşamı çocukla izah etmek gibi asrileştirmek.
Dahası yok, belki var;
sen ararsın o,yoktur.

Sen ararsın, sicili temiz olanların iğvasıyla:
O, var mıdır;
belki vardır bir koğuş nöbetinde siyah beyaz.
Belki vardır, bir garsonun o kalmadı şunu verelim tarzında.
Ama yok, yok'tur; rakıyı buzla içmek zorunda değilim.

Seni seviyorum,
ama benim sevmem sevmek midir?
Hadi duralım; ay da var ama tanımlanmış,
ile'yle yoklanan.
Ya da sen yoksun kim var,
yoldasın varsayalım; hep yoldasın.
Ama yol yol mudur, anasonun genizleri yaktığı.

Her şeyi bırak; insana, dur demelisin.
Dersin, ama insan insan mıdır,
insanın ne olduğu?

Neyle, bir karanfilin eskil sesi.
Durup suçun tanımını yapmalı;
yapmalı da, suç insanın ta kendisi;
yani yokta var var, varda var için kartları görmeliyiz.

Sen osun,
kendin;
hadi sor!
Kendini bilmek için kendini bil demiş asiler, alınlıklarda.
Diyelim ki bildim,
bilir miyim kendimi, kendim pahasına.
Aradım ve buldum:
Asla bulamayacağımı: Su

Civar,23 Ağustos 2002
Son yok; son, son değil elbette. Başlangıç neredeyse orada
Su ve dirim; giz.

Civar,25 Eylül 2002
Diyeceğimi buldum.
Sandım.
Kendimden soğumak pahasına kandım kendime.
Maya.
Gelin tiye alalım bu acıyı, sindirelim alışmak yerine.


Civar,28 Eylül 2002
Ben şunu sezdim: Her şeyin bir sınırı olduğu.
Ve sınıra çoktan erildiği.
Gerisi, dön baba dönelim, döngel tarlası.

Biz sudan arakladık kendimizi,
mavi ve şeffaftık başta;
tuzluyduk içine karanfil basılmış.
Şimdi de şeffafız da arkası sırlı.
Sır, sırrı ifşa etti; kendimi sende aradığım bundan:
Sırım var, sırrım yok.

Ben şunu sezdim:
Seni karşıma aldığım, yani kendimi.
Buluttun yağdın; suya kim kem der!
Yağdın da gülüm ter;
buluttun beni buldun birde iki kaç kez var:
Mutluluk akla eşit değildir,
bir çıkarmak gerek.
Ben birim, sen birsin, o bir mi?

Ben şunu sezdim:
Körebe oynayan bir Ortadoğulu, ne zaman elma der;
aklın paralel olduğu.

Bak Ergenekon sudur, Ramayana, İsa, Musa, Yusuf: Su. Ve Nuh...
Sudur, hem gecemizi hem aydınlığımızı çoğaltır;
her çıtırtımızda eli tetikte.
Ferhat külüngünü vücudumda dener,
çünkü aradığı kendi güpegündüz gepegenç bende su.
Ben her şeyi karşıtıyla açıklarım: Us, su.
Duralım ve marşlar söyleyelim:
İnsandan insanı çıkarırsan kalan insandır.
Ama yol delisi,
Ama yolda,
ama yol kıyısında,
ama yol kaçkını,
ama yoldan çıkmış,
Ama yolsuz.
Bütün anlamların sınırında nöbet tutuyorum,
bütün yollar bana çıkar.
Birde bir var, abartılı; ben son nöbetçiyim.

Civar 01 Ekim 2002
Genç kızlar beni düşlerinde göremez;
çünkü içlerinde iç yok.
Onlar salt sudur,
su kendini bilmez.
Genç kızlar düşlerinde beni göremez,
ben öteyim.

Öte, suyun ötesi, dirim değil giz.

Suçu ben tanımlamadım; aklı, mantığı ben tanımlamadım,
yolu yordamı da.
Var'da yok var; yok'ta var yok.
Genç kızlar işte bunu bilmez,
var'da da yok'ta da var'ı arar.
Su'yu bilmez, gül'ü bilmez, giz'i bilmez,
ben'i ve öte'yi bilmez.
Onlar ölüm'de bile dirim'i arar.
Genç kızlar beni düşte göremez.
Genç kızlar benim bir sınırı beklediğimi bilemez.

Erken kalkanla yola düşme, erken varır;
der kara tarih defterinde.
Şimdi sicilleri temizleme vakti,
su temiz mi ki?
Kimse kendinden kaçamaz,
kendine erdin mi ki?
Ben kendimle yaşamayı seçtim yosunlu kaya kovuklarında.
Sudan su damıtıp biçimledim karşıtımı diye diye,
kendimle kendim.

Yolda durup kendimi yerim acıktığımda
Bu seni yediğimdir aslında
Billur gibi bir su kıyısında
Seni yediğimdir içtiğimdir doya kana.
Kalpten kalbe yol vardır
Ortasından su geçtiği.

Ölümde ölüm aradığım doğru, bende seni, sende beni.
Suçu ben adlandırmadım, aşkı da.
Suçlu, güle 'gül' diyendir usu yolda ekip.
Aşk çamurlara düşse ne eksilir?
Çün, çamur sudur kara tarih defterinde

Su gizi çözmez, gizdir su;
Ayna kime ne der; kem der
Ayna, kendinde kendi.
Dil de öyle, ne der sana?
Batar kendine kendi:
Kendine kendi su...


Civar,10 Ekim 2002
Ben seni senden siliyorum.
Sen bendeki ekim ayısın.
Durduk yerde rüzgâr.
Rüzgârın çoğul sesi durduk yerde.
Ekim.
Susabilirsin, elinden gelirse;
ki gelmeli:
Ben, seni senden biliyorum:
Çoğul.
Yol yokuş, biliyorum.
Yokuşsa iniştir, biliyorum.
Duvarın üstünde sırça saksı;
saksıda sen,
seni senden biliyorum.
Düşümde kara göğ,
fırtına ve kasvet;
ve kasvette sen,
seni sende biliyorum.
Çoğul anlam, yokuş yol, yolda gül.
Irıplarda yol alıyorum,
yolu bilmiyorum;
gülü bilmiyorum,
gülde seni arıyorum,
gülü bilmiyorum:
Sende beni biliyorum

Civar,15 Ekim 2002
Ben bir şey gördüm ekimde: Durup yokuş çıkalım,
ben bir şey gördüm adı olmayanın adı var hep tik tak tik tak.
Ben bir şey gördüm ekimde, yediveren suç alı al sulu;
siz parmak izinden saptarsınız eylülü,
ben ekimde bir şey gördüm eski Roma'dan, Osmanlı'dan Celali öncesi.
Ben bir şey gördüm, desem de,
inanılmaz ki iki rekât namaz kılmadan istihare,
Celali'den önce: Varidat: Tik tak tik tak...
Düşüm yok artık,
ama gördüğüm bir şey var siyah beyaz;
durup yokuş çıkalım; n'olur yokuş çıkalım,
tik tak tik tak.
Gel ey Büyük Çağ, kendiyle tanımlı.
Ben bir şey gördüm, ekimde.
Ben bir şey anladım:
Soğudun biliyorum, kızartmadan artan yağ gibi soğudun.
Telvesin, kare as'ın yanındaki işlevsiz kâğıt, biliyorum.

Ben bir şey anladım,
yıkılmış bir Duvarın altında kırılmış tomurcuk gül.
Ben bir şey anladım:
Deniz koktu.
Tuz kokarsa, n'olur yokuş çıkalım;
ben bir şey anladım İhtiyar Balıkçı,
su kokarsa sesi dinle, dinle Sesi, su konuşur koksa da.
Ben bir şey anladım,
ölüm yaşlanmaz, ateş yaşlanmaz, su yaşlanmaz ve umut.

Durduk...
Durabiliriz.
Kendimizi ele vermeye engel değil.
Durduk, durabiliriz.
Oyalanabiliriz bengisu dudaklarında o kızılca kıyamet sevgilinin;
dişleyip parçalayabiliriz o dudakları;
duralım ve parçalayalım;
durmayalım, mağaralarda BİZ.

Duralım, bizim de bir öykümüz var, diyelim.
Diyelim ki, BİZ, imla bilmeyiz;
kararız kâğıtları ne gelirse o biz;
fail değil, fiiliz
Dururuz, sakıncası yoksa;
ama biz karmadık kâğıtları;
zaten biz, imla bilmeyiz.
Belki biliriz, ama garson Rus ruleti oynamaz,
sakıncası yoksa.
Biliriz de Bedrettiniz, garson değiliz;
sicilimiz...

Durduk...
Durabiliriz: taktik tik tak.
Ben şunu sezdim, durduk yerde

Civar,17 Ekim 2002
Ben bir şey gördüm Su'da,
herkesin gördüğü;
'ben' değil.
Ben bir şey gördüm suda,
gördüğüm kördüğüm, bağışla zakkum.
Alfa, beta; elif, be, cebir problemleri,
Harezmi; Harzemşahlar, işte onlar,
şeceremde, bir var bir yok şeceremde Harzemşahlar
su'yu Musa'dan, İsa'dan, Muhammet'ten bilirler,
sonra benden ilk Amerika.
Ben bir şey duydum Su'da,
yedi iklim altı kıta;
adı konmamış konamayacak,
yankısı bizden sonraya ben bir şey duydum:
Yitik betik.
Bu betik yitik,
ben bir şey duydum suda.

Civar,22 Ekim2002
Su deyince su:
Elif, Şirin, Züleyha.
Takmaadlar takındım, çiftçiden, çelikten, anneden.
Su, deyince Su, bileğimden aktığı.
Geceleyin su derin mi derin, insanın doyamadığı.
Su deyince ince eleklerden,
belleğimizde esmerliği, tanışıklığı, yokluğu;
tarihin akışı foto grafik incirden üzüme,
Leonarda'dan Hezarfen Ahmet'e.
Su deyince Mehmet, Fatih, Sultan;
Ceneviz, Venedik, Got,
Vizigot, Viking, Germen, Frank...
ve atalarım benim Ergenekon kaçkınları.
Ben bir şey gördüm suda, adı lazım değil.
Suyu arayan, suda duran takmaadlar takındım;
evette hayır, hayırda serap gördüm ben: Suda.

Civar,24. Ekim 2002
Deryayı bilip de kıyılarda balık ölüleri.
Sen her şeyi bilirsin, der kara tarih defterinde
Hiçbir şey bilmediğinden vara yoğa.
Hâlâ ekim, inanmazsınız hâlâ ekim, yoğunlaştığı
Yoğunlaştığı gülün, suyun, bunun.
Deryayı bilip de yüreklerde tortulaştığı suyun.
Ekim de ekimmiş hani, adım başı balık ölüleri.

Ben şunu gördüm ekimde yuvarlacık.

Civar, 08 Kasım 2002
Ben derin yaşarım yaşamadıklarımı
Kırağıda taptaze ölüler.
Ben hep yaşarım hiç yaşamadıklarımı
Soru sorar yanıtlar alırım tarihe,
Soru sorar yanıtlar umarım herkes gibi.
Ben ne Ziusudra ne de Gılgamış'ım,
belki Enlill:
Soru sorar, yanıtlar umarım kendimden.
Kendim: Su.

Dilim dönmez daha yaşama, ölüme
Yer yok ki bende bana:
Ben benden önce, benden sonrayım;
Yani var'a, yok'a.
Yedi iklim altı kıta, bir de ben.
Size bir şey demiyorum, sizin bildiğiniz.
Size bir şey demiyorum, inanın bana.
Bir şey demiyorum; Ortaçağ nöbetinde.

Civar,16 Kasım 2002
En evvel su yoktu, olsaydı rakı da olurdu
Ama yoktu.
Su, anasonun keşfiyledir.

Civar,17 Kasım 2002
Ben, ben olsaydım şöyle derdim:
Su, iki yarımın birbirine boşaldığı.
Ben onda, onlarda oldum; onlar bende yok.
Der ki kutsal kitap:
Bir damladan oldun sen.
Ama olmadım hâlâ ben.
Boşalttım bana bağışlanan beni,
Kimsede bir şey olmadı.
Kimse bir şey olmadı, hiçbir şey olmadı.
Şu var: Kadın kendine boşalır su.
Var ya, hâlâ her yanım su.

Civar,20 Kasım 2002
Her şeyin bir belleği vardır, suyun yok
Ben onda su, o bende su: su'da yok su
Direnir Filistin su, savaşır Ortadoğu su
Kim tutmuş başlarını su: Kin tutmuş yosun
Buza yazılmış nice şiir su, gökten yerden su

Civar,25 Kasım 2002
Esrik su. Kendinden su. Yolcu su. Kuran
Ve yıkan su. Su her şeyi yıkar, kendini değil
Neyi yıkar kiri su? Ey suçsuz su!

Civar,19 Aralık 2002
İnsandan insana, satırdan satıra
azala azala
Ben de geldim gidiyorum, herkes gibi bende su!

Muammer Karadaş

Yorumlar

İzleyici Neye Bakıyor?